Fabl; kahramanları çoğunlukla hayvanlardan seçilen, ders verme amacı güden, öğretici nitelikte, genellikle manzum bir edebî türdür.
Sembolik ve alegorik bir anlatımı olan fabllarda okura bir konuda ders verme amacı güdülür. Alegorik demek, soyut kavramların somut olaylar yardımıyla anlatılmasıdır. . Öğreticilik esastır. Fabllarda bir öğüt yer alır. Bu öğüt, genellikle bir atasözü ya da özdeyiş yoluyla verilir.

İnsanların başından geçen her türlü olay fablın konusunu, iyilik-kötülük gibi çatışmalar olay örgüsünü oluşturur. Kahramanlar genellikle hayvanlardır fakat bitkiler, cansız varlıklar ve hatta insanlar da zaman zaman bu kahramanlar arasında yer almaktadır. Hayvanlar fablda “kurnazlık, cesaret, kibir, kıskançlık, kahramanlık” gibi insani özellikleri temsil edecek şekilde yer alır. Bunun için fabllarda genellikle teşhis ve intak sanatlarından yararlanılır. Fabllarda kahramanlar kendi özelliklerini korumakla birlikte insan gibi konuşturulur.

Fabllarda hayvanların konuşturulması dışında pek bir olağanüstülük yoktur.
Olaya dayanan diğer türlerde olduğu gibi fablda da öyküleyici anlatıma başvurulur. Fabl türünde de masalda olduğu gibi yer ve zaman belirsizdir.

Ders verme amacı güdüldüğü için dili sadedir. Zaman zaman kalıp sözlere yer verilir. Masalda olduğu gibi fablda da “dostluk, dayanışma, korku, öfke, kurnazlık” gibi evrensel tema ve kavramlar işlenir. Fabllar aracılığıyla kanaatkârlık, özveri, yardımseverlik, iyi niyet gibi olumlu davranışlar çocuklara kazandırılabilir.
Fabllar daha çok manzum olmasına rağmen düzyazı şeklinde de olanları vardır.
FABLIN YAPI UNSURLARI
Fabl anlatmaya bağlı bir tür olduğu için yine olay, kişi, zaman ve mekan ögelerinden oluşur.

Fablın konusu insan başına gelebilecek herhangi bir olaydır. Olay, kahramanın eyleme dönüşmüş, beğenme, istek, özlem, öfke, korku vs. duygularından doğar. Fablın gövdesini bir olay oluşturur, asıl önemli olan fablın anlatılış nedenidir. Buna “ders” denir.

Kişilerin daha çok hayvanlardan seçildiğini ve hayvanlara insan özelliği yüklendiğini söylemiştik. Bunun dışında olayın en az iki varlığın başından geçtiğini söyleyebiliriz. Bunlardan biri iyi ahlâklı bir tipi, diğeri kötü ahlâklı bir tipi canlandırır. Fablda ikinci derecede kişiler çok azdır, bazen yoktur. Kişi betimlemeleri veya ruhsal çözümlemeler yer almaz. Fabllarda bir de anlatıcı kişi vardır. Anlatıcı kahramanları izler, dersini alır.

Mekân tasviri ayrıntılı bir şekilde yapılmaz fakat çevre çok iyi verilmelidir: Orman, göl kenarı, yol… gibi. Olayın geçtiği yer olayla birlikte değişebilir.
Her olay gibi fabldaki olay da bir zaman diliminde geçer. Kronolojik zaman kullanılır. Ancak zaman ifadesi belirsizdir. “Bir sabah”, “bir gün” gibi genel zaman ifadeleri verilir.
FABLDA PLAN
Fabl, serim, düğüm, çözüm ve öğüt olmak üzere dört bölümden oluşur.
SERİM: Olay çevresinde gelişen bütün metinleri gibi bu bölüm, olayların ve kahramanların tanıtıldığı giriş bölümüdür. Olayın türüne, çıkarılacak derse göre kişileştirilmiş hayvanlar ve çevre tanıtımı yapılır, temel bilgiler verilir. Olay başlatılır.

DÜĞÜM: Olay veya sorunların çıkmaza girdiği bölümdür. Olayın ayrıntılarına girilir. Kısa ve sık konuşmalar yer alır.Merak duygusu yoğunluk kazanır. Ortaya çıkan sorunun nasıl çözüleceğine dair bir merak oluşturulur.Çatışma ortaya konur.
ÇÖZÜM: Düğümlenen olayların açığa kavuştuğu bölümdür.Düğüm çözülür, çatışma sona erer.“Düğüm”de oluşan soruların cevapları burada açığa kavuşturulur.Fablın en kısa bölümüdür.
ÖĞÜT: Olay veya olayların arkasında yatan mesaj ve öğüdün açıklandığı bölümdür. Olayla ilgili ana fikir, öğüt biçiminde verilir. Bu öğüt daha çok bir atasözü ile ortaya konur.
FABLIN TARİHÇESİ

Eski Hint ve Akdeniz kültürlerinde birbirlerinden bağımsız ortaya çıkan fabl türünün kaynağı çok eskiye dayanır. Batıda ilk fabl yazarı olarak Frikyalı Aisopos (Ezop) gösterilir. Ezop’un M.Ö. 620-650 yılları arasında yaşadığı ve baskıcı bir yönetim yüzünden düşüncelerini küçük hayvan hikâyeleri ile anlattığı söylenmektedir. Bu eser, masal türünün de ilk eseri olarak kabul edilir.
Beydeba’nın yazdığı Kelile ve Dimne de fablın Doğudaki ilk örneği olarak bilinir. Beydeba bu eserini Debşelem adlı Hint hükümdarı zamanında yazmış ve ona sunmuştur.

Eserde hayatı sisler içerisinde kalan bir Hind Hükümdarı olan Debşelem Şah’ın bir vasiyet üzerine ünlü bilge Beydeba’nın yanına gitmesi; ondan hikmetli sözler, öğütler, devlet yönetiminde yardımcı olacak öğretici masallar dinlemesi anlatılmaktadır. Eserde bulunan hikâyelerde siyaset, erdem ve eğitim gibi birçok farklı konu işlenmiştir. Kitap 14 bölümden oluşur. Kitap, adını ilk bölümündeki hikâyelerin kahramanı olan iki çakaldan almıştır; “Doğruluğu ve dürüstlüğü” simgeleyen “Kelile” ile “yanlışlığı ve yalanı” simgeleyen “Dimne”.
XIII. yüzyılda yaşamış İranlı şair Sadi’nin Gülistan adlı eserinde fabl özelliği taşıyan parçalara rastlanmaktadır.

XVII. yüzyılda Fransız yazar La Fontaine; Ezop ve Beydeba’dan esinlenerek fabllar yazmıştır Fransız Edebiyatı’ndan La Fontaine’in canlı, hızlı, incelik ve nükte dolu bir üslubu vardır. La Fontaine, kötüyü göstererek iyinin ne olduğunu anlatmaya çalışmıştır.
Dünyada Amerikalı yazar Richard Bach’ın (Riçırt Bah) Martı, İngiliz yazar George Orwell’in (Corç Orvıl) Hayvan Çiftliği, Fransız yazar Antoine de Saint-Exupéry’nin (Antuen dö Sant Ekzuperi) Küçük Prens gibi eserleri fabl türünden etkilenilerek yazılmıştır.



TÜRK EDEBİYATINDA FABL
Türk edebiyatında fabl niteliği taşıyan örnekler, Hint, Arap ve İran edebiyatından esinlenilerek oluşturulmuştur. XIII. yüzyılda Mevlana’nın Mesnevi’sinde fabl özelliği taşıyan parçalara rastlanmaktadır. Gülşehri’nin XIV. yüzyılda Farsçadan çevirdiği Mantıku’t Tayr adlı eser fabl özelliği göstermektedir. Bu eser «kuş dili» anlamına gelen simurgu anlatan tasavvufi nitelikte bir eserdir.


XV. yüzyılda Şeyhî’ nin yazdığı Harnâme, Türk edebiyatındaki ilk fabl örneğidir. Ünlü bir göz hekimi olan divan şairi Şeyhî’ye, Çelebi Sultan Mehmet’in göz hastalığını tedavi ettiği için Tokuzlu köyü tımar olarak verilmiştir. Şeyhî, Tokuzlu köyüne giderken tımarın eski sahiplerinin saldırısına uğramış; başına gelenleri Harnâme’de sembolik biçimde anlatmıştır. Harname’de; otlayan öküzlere özenip onlar gibi davranmaya çalışan bir eşeğin, girip talan ettiği tarla sahibi tarafından kulağının kesilesi ve bunun sonunda eşeğin çıkardığı ders anlatılır.

Dönemine göre yalın bir dille yazılan Harnâme, 126 beyitten oluşan bir mesnevidir. Sanatçı, bu eserde, insanlar arasında geçebilecek olayları teşhis ve intak sanatlarından yararlanarak hayvanlar aracılığıyla anlatmıştır. Anlatma, gösterme, iç konuşma, diyalog anlatım teknikleri ile betimleyici, mizahi, eleştirel anlatım tutumlarından yararlanmıştır.
Tanzimat Döneminde Şinasi, 1859 yılında çıkardığı “Tercüme-i Manzume” adlı eserinde Batılı şairlerin şiir çevirilerine yer vermiştir. Bu eserinde, La Fontaine’in (La Fonten) fabllarının Türkçe tercümeleri de yer alır.

Nazım Hikmet’in fal özellikleri taşıyan “Bir Sansar” ile”Horoz ve Tavuk adlı eseri vardır.
Daha sonra Nurullah Ataç, Orhan Veli Kanık, M. Fuat Köprülü, Vasfi Mahir Kocatürk, Sabahattin Eyüboğlu fabl türü ile ilgilenmiş çeviri yapmış, araştırmalarda bulunmuşlardır.
FABL ÖRNEKLERİ
Aslan ile Fare
Herkes herkese yardım etmeli,
Ben büyük, o küçük dememeli

İki masalım var bunun üstüne,
Başka da bulurum isteyene.
Aslan toprakla oynuyormuş bir gün;
Birde bakmış pençesinde fare,
Aslan, aslan yürekliymiş o gün,
Kıymamış canına, bırakmış yere.
Boşuna gitmemiş bu iyiliği.
Kimin aklına gelir,
Farenin aslana iyilik edeceği?
Etmiş işte, hem de canını kurtarmış.
Günün birinde aslan
Biraz çıkayım derken ormandan,
Düşmüş bir tuzağa,
Ağla içinde kalmış;
Kükremiş durmuş boşuna;
Bereket fare usta yetişmiş imdada;
Bu iş kükremekle değil,
Kemirmekle olur demiş.
Başlamış incecik dişlerini işletmeye
Gelmiş ipin hakkından kıtır kıtır.
Bir ilmik kopunca ağdan hayır mı kalır?
Sabır, biraz da zaman
Güçten, öfkeden daha yaman.
La Fontaine Masalları (Çev. Sabahattin Eyüboğlu)
Horoz ile Tilki
Görmüş geçirmiş, anasının gözü bir horoz
Tünemiş bir ağacın dalına.
Kurnaz tilki, sesini yumuşatarak, ona
Dedi ki: “Kardeşçiğim, artık dostuz;
Barış oldu hayvanlar arasında.
Müjde getirdim sana, in de bir öpüşelim;
Ama Allah aşkına oyalanma;
Çünkü bilirisin ya, başımdan aşkım işlerim.
Oysaki siz serbestsiniz daima,
İşleri düşünemeye bilirsiniz;
Hem artık siz yardım da ederiz.
Ama, kuzum, in de aşağıya bir
Doya doya öpeyim gözlerinden”
“Kardeşim” dedi horoz, “Bu mutlu haberinden
Daha güzel bir haber almazdım şüphesiz.
Bu nefis
Bu mutlu haberinden.
Üstelik bunu senden öğrenmekle
Sevincim iki kat oldu. Ama, dur hele.
Bunu müjdelemek için olacak,
Bak iki tazı geliyor koşarak”
Hızlı da koşuyorlar; haydi ben ineyim de
Hep birden öpüşelim tazılar geldiğinde.
“Hoşça kal ” dedi tilki, “Yolum biraz uzunca,
Kutlarız bu barışı yeniden buluşunca.”
Çabuk toplayıp tası tarağı,
Külhani bir anda tırmandı dağı.
Bir iş çıkmamıştı numarasından.
O sırada çalının arkasından,
İhtiyar horoz kıs kıs gülüyordu.
Oyunbazı oynatmak pek tatlı oluyordu.
La Fontaine’den çeviren; Orhan Veli Kanık