HİKÂYE YAZMADA KULLANILAN TEKNİKLER

GÖSTERME TEKNİĞİ
Anlatıcının/yazarın devre dışı kaldığı, okurun karakterlerle doğrudan bir araya getirildiği bir anlatım tekniğidir. Kişilerin karşılıklı konuşmalarıyla verilir.
“— Canım, neden söküyorsunuz? dedim. — Mühendis Ahmet Bey söktürüyor.  — Ne yapacak bunları?  — Yukarıda deri tüccarı Hollandalı var ya hani, onun bahçesini düzeltiyorlar da…  — İngiliz çimi alsın, eksin, mademki herif zengin… — İngiliz çimiyle bu bir mi? — Bu daha mı iyi? — İyi de laf mı? Bunun üstüne çimen mi olur? Hollandalı öyle demiş.” (Sait Faik Abasıyanık, Son Kuşlar)
ÖZETLEME TEKNİĞİZaman kazandıran ve anlatıcıya daha çok şeyi anlatma olanağı sunan bir anlatım tekniğidir. Sayfalarca anlatılacak olay, bu teknik sayesinde kısa bir şekilde verilir.Akşam hızlı indi. O evde yaşanan yıllar boyunca, akşamın en önce bu eve girdiğini, güneşin ise hiç uğramadığını, yapılan türlü savaşımlara karşın farelerin bitmediğini, hatta zaman zaman, kedilerimizin en güzel yavrularının onlara yem olmasını olağan karşılamayı, öte yandan bu evi sevmeyi, günü geldiğinde kapalı kapılarının, indirilmiş perdelerinin güvenlik getirdiğini, açık kapısının ardından sızan ışığın ardında iyi şeyler olduğunu düşünmeyi öğrendik. Büyüdük o evde. Herkes bir kapıyı açıyor ve yeni koşulların ortasına atılıyordu. Zorunlu bir şeydi bu.” (Ayla Kutlu, Islak Güneş)
GERİYE DÖNÜŞ TEKNİĞİOlay örgüsü normal, kendi zaman akışında devam ederken anlatıcının zaman atlayarak geçmişe yönelmesiyle oluşan anlatım tekniğidir. Bu teknikle okur bilgilendirilir.Dereden, tepeden uzun uzun konuştuk. Bu arada her gün, sabahın beşinde çalar saatin sesiyle uyandığını, gaz ocağına çaydanlığı oturttuğunu, bulaşıkları yıkadığını, çarşıdan ekmek peynir aldığını, altıya doğru kardeşlerinin karnını doyurup altı buçukta omuz omuza işçi kalabalığıyla vapura binip yedide köprüye geldiğini, yediyi çeyrek geçe de atölyede işbaşı yaptığını öğrendim.” (Orhan Kemal, Harika Çocuk)
DİYALOG TEKNİĞİİki kişinin karşılıklı konuşması ile sağlanan bir anlatım tekniğidir.— İhsan, İhsan kardeşim. Dönmeye çalışıyor fakat aynı hırıltı. Saat, sabahın dördü… Büyük seyyarın önündeyiz. Çadıra koşuyorum. Genç bir doktor, çadırın içini dışını istila eden sedyelerde pansuman yapıyor. — Alay Kumandanı İhsan Bey vuruldu, getirdik, Hemşire Ayşe yok mu? — Mustafa Çavuş sedyeciler, hey! Kumandanı Hemşire Ayşe’nin çadırına götürelim, burada yer yok.” (Halide Edip Adıvar, Ateşten Gömlek
İÇ KONUŞMA TEKNİĞİKarakterin kendi iç dünyasını, kafasından geçenleri kendi kendisinin anlattığı bir tekniktir. Anlatıcı/yazar, devre dışıdır. Okurla karakter doğrudan bir araya getirilerek etkili bir anlatım sağlanır.“Simit yiyerek yürüyor. Tek tük geçenler dönüp ona bakıyorlar. Kılığı düzgün bir adamın sokakta simit yemesi yasaktır. Bütün yasaklar gibi bunun da kaçamak yolu yok mu? Simidi kır, cebine sok. Tek elinle bir lokma koparıp kimseye sezdirmeden ağzına at. Ama, ben dişlerim sağlamken ısıracağım.” (Yusuf Atılgan, Aylak Adam)
İÇ ÇÖZÜMLEME TEKNİĞİKarakterin iç dünyasının, kafasından geçenlerin anlatıcı/yazar tarafından verildiği anlatım tekniğidir. İnsanı çok yönlü vermeye yarayan bir tekniktir. Özellikle psikolojik tahlillerde kullanılır“Odasına girince kapıyı kapadı. Boğazı düğümleniyordu. Kendini tuttu ve ağlamadı. Belki son defa gördüğü odasının her tarafına baktı. Yutkundu. Ağzında yine bir kuruluk vardı. Çok mu heyecanlıyım?” diye sordu kendi kendine. Evet, bir isyan var içinde. Babasına karşı değil. Kime karşı olduğunu anlamıyor. Evden hemen çıkıp gitmeyi düşündü. Evden ve memleketten. Sabahleyin pasaport için teşebbüs etmek. Feriha ile beraber, on gün sonra, Paris. Artık tereddüde lüzum var mıydı?” (Peyami Safa, Yalnızız)
BİLİNÇ AKIŞI TEKNİĞİKarakterin iç dünyasının, kafasından geçenlerin karakter tarafından anlatıldığı tekniktir. Bu teknikte karakterin düşüncelerinde, duygularında sürekli değişmeler olur. Bir şey anlatılırken anında başka bir şey anlatılmaya başlanır. Kısa, eksiltili ve sıralı cümlelerle birbirileriyle fazla ilintili olmayan durumlar verilir. Düşünce ve duygu zıplamaları, değişmeleri bu tekniğin önemli özelliklerindendir.“Gazete dediniz de aklıma geldi: Nermin yemeğe bekler beni… Müsaadenizle. Espri yaparak kurtulamazsın, koltukta söz verdin. Vazgeçiyorum; bütün insanlığın önünde eğilerek özür diliyorum: beni yanlışlıkla çıkardılar sahneye. Ben yoldan geçen… Bütün sorumluluk sende. Hayır değil. Benden paso; çocuk da daha altı yaşını doldurmadı biletçi amcası. Evet, çocuklar da bekliyor. Paramı geri istiyorum; yanlış filme gelmişim. Görüyorsun, benim gibi bir insandan hayır gelmez. Ölü evinde oturmuş… Yataktan fırlayarak kalktı, pencerenin önüne gitti.” (Oğuz Atay, Tutunamayanlar
PASTİŞ TEKNİĞİYazarın, başka bir yazarın ya da edebî türün dil ve anlatım özelliklerini taklit etmesiyle oluşan anlatım tekniğidir. Edebî türlere özgü söyleyiş tarzları yazar tarafından metnin temel üslubu olarak kullanılır. Postmodernist yönelimde kullanılan bir metinler arasılık tekniğidir.“Onlar uçmasın diye çalılarını tutarken şehirdeki tüm kuşlar toplanıp naylon tahta evler mahallesine geldiler. Konduların üstünde eğri eğri uçarak kuş olmaya, kanat takmaya heves eden çatılara güldüler. Cik cik çatıcık uçsana / Beşikten kanat taksana / Bize bir bebek atsana / Cik cik bebecik cik cik / Kuşlar günlerce konduların üstünde eğri eğri döndüler. Döne ötüşe konduların yerini belli ettiler. Onlar “cik cik bebecik” diye uçarken yıkımcılar mahalleye geldiler.” (Latife Tekin, Sevgili Arsız Ölüm)
PARODİ TEKNİĞİYazarın bir metnin konusunu örnek almasıyla oluşan bir anlatım tekniğidir. Böylece bir metinden yeni bir metin oluşturulur. Postmodernist yönelimde kullanılan bir metinler arasılık tekniğidir.Orhan Pamuk’un Benim Adım Kırmızı romanında kimi konuları Umberto Eco’nun Gülün Adı adlı romanından alması, Turgut Özakman’ın Sarıpınar-1914 adlı oyununda konuyu Reşat Nuri Güntekin’in Değirmen adlı romanından alması parodiye örnek verilebilir.
İRONİ TEKNİĞİYazarın, örnek aldığı bir metnin biçim ve içerik özelliklerini, kurgu tekniklerini alaya almak ya da okuru eğlendirmek amacıyla değiştirip gülünç ve eğlendirici eser ortaya çıkarmasını sağlayan tekniktir. Postmodernist yönelimde kullanılan bir metinler arasılık tekniğidir.“Bu masal çok yeni uydurulmuş bir masal olduğu için pek çok kimse bilmiyor. Masalı yeni duyanlar da onu başkalarına anlatmaya kalktıklarında ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar. Birçok yerine de yeni bölümler uyduruyorlar. Bir kez uydurmaya başlayınca ise -şimdi olduğu gibi- uydurdukça uyduruyorlar.” (Adalet Ağaoğlu, Sen Ey Kutsal Işık)

KÜÇÜREK ÖYKÜ

  • Küçürek hikâye, hikâye türünün bir alt türüdür.
  • Küçürek hikâyeye minimal hikâye de denir.
  • Türk edebiyatında küçürek hikâye türü için “minimal öykü”, “çok kısa öykü”, “öykücük”, “kısa kısa öykü”, ”kıpkısa öykü” gibi terimler kullanılmıştır.
  • Küçürek hikâyenin ortaya çıkışında farklı sanat dallarındaki minimal yaklaşımın son yıllarda hikâyede de karşılık bulması etkili olmuştur.
  • Günümüzün modern yaşamında az zamanda çok şey yapma çabası, insanların sabırsızlıkları, zamanın azlığı, okur kitlesinin uzun metinlerden kaçma isteği, genel ağdaki bloglar, haber yazıları, sosyal medyadaki yazma ve iletişim alışkanlıkları gibi birçok faktör, küçürek hikâyeye ilgiyi giderek artırmaktadır.
  • Kısa ve yalındır.
  • Bu tür hikâyeler 750 kelimeden az olan hikâyelerdir. Bunlar arasında tek cümlelik hikâyeler de vardır.
  • Hikâyenin unsurlarıyla ilgili pek çok ayrıntıya girilmez. Şiir gibi yoğun ve imgesel ifadeler kullanılır.
  •  Hikâyede verilmeyenlerin okur tarafından tamamlanması beklenir.
  • Okunması ve anlaşılması kolay bir türdür.
  • Küçürek hikâyede hiçbir şey uzun uzadıya anlatılmaz.
  •  Klasik hikâyedeki serim, çözüm bölümleri yoktur. Bu bölümler okurun düş gücüne bırakılır.
  •  Küçürek hikâyede yazar, çoğu zaman imgeler kurar ve onların gücünden faydalanarak hikâyesini anlatır. Bir kelimenin bile hikâyeden çıkarılması hikâyenin yapısını bozar.
  •  Küçürek hikâyeler; insan yaşamından dondurulmuş kısa anlar, yaşanmış küçük olaylar, anekdotlar, kurulan düşlerden birisi, bir monolog, bir içsel konuşma olabilir.
  • Bu tür hikâyelerde de insana özgü gerçekler (bireyselleşme, yalnızlık, yabancılaşma vb.) tematik yapıyı oluşturur.
  •  Küçürek hikâyelerde çok küçük bir olay ya da durum anlatıldığı için şahıs kadrosu, zaman ve mekân gibi yapı unsurları sınırlıdır.
  • Küçürek hikâyede anlam anlatılan şeyde değil, anlatılmayan, gizlenen şeyde ortaya çıkar. Bu yüzden yoğun, dolaylı anlatıma ve sembolizme dayanmaktadır.
  • Bazı küçürek hikâyeler o kadar basittir ki okurda “Bu hikâyeyi ben de yazabilirim.” duygusu oluşturur.
  • Şiir, fıkra, fabl, masal, manzum hikâye, atasözü gibi türlerin birçok özelliğini taşıyan küçürek hikâye, günümüzde bağımsız bir tür hâline gelmiştir.
  • Franz Kafka (Frans Kafka), Max Jacob (Maks Yakop) gibi yazarlar dünya edebiyatında küçürek hikâyenin akla gelen ilk yazarlarıdır. Türk edebiyatında ise Ferit Edgü, Necati Tosuner, Hulki Aktunç, Haydar Ergülen, Rasim Özdenören, Ayfer Tunç gibi yazarlar bu hikâye türünde öne çıkan yazarlardır fakat bu yazarların dışında bu türde eser veren yazarlar da vardır.

ÖRNEKLER:

YOLCU

“Yolcu:
— Gidiyorum. Bu kez gerçekten gidiyorum.
— Cehennemin dibine değin yolun var.
— Ama ben o yolu bilmiyorum.
— Bilmen gerekmiyor. Yolun sonu zaten orası.” (FERİT EDGÜ)

İZ

O günlerde sürekli izleniyordum. Bıktım. Ben de beni izleyenleri izlemeye başladım. Böylece onlarla aramda bir eşitlik doğdu. Onlar da ben de hem izleyen, hem izlenen olduk.”

  • Bir zamandır ablam annemin kafayı üşüttüğünü söylüyordu. Ben pek üzerinde durmadım. Evet, ablam da haklı. Yaşlı bir kadınla her gün aynı evde olmak kolay değil. Dün pazardı, şöyle bir uğradım onlara. Biraz kaynattık işte eskilerden falan… Ama kalktım gidiyorum, elini öptüm annemin. “Oğlum bir daha gelişinde anneni de getir…” dedi. İçimdeki yangın gözlerimi yaşarttı. Ablamın yüzüne bakmadan kaçarcasına çıktım evden. Yağmura sığındım dışarıda.” (NECATİ TOSUNER)
  • Eskiden sıhhiye memurları vardı, yeni dilde sağlık memuru diyorlar. Babamın en küçük amcası, Yusuf Amcam sıhhiye memuruydu, tansiyon ölçer, evlere iğneye gider, sünnet yapardı, bir bakıma bütün erkek çocuklarının korkulu rüyasıydı. Necati Cumalı’nın Ay Büyürken Uyuyamam adlı hikâye kitabını okuyup sonra da o hikâyelerden birinden uyarlanan Adı Vasfiye filmini seyredince Yusuf Amcamı hatırladım. Karısı hep çapkınlığından dem vururdu onun. Biz çocuktuk ve bize bile amcamla ilgili doğru-yanlış hikâyeler anlatırdı, öyle ya iğneciydi ve evlere girip çıkıyordu. Amcamsa hep gülerdi karısının bu kıskançlık krizleri karşısında. Yusuf Amcam çok yakışıklı biri değildi, ama bir Fransız filminde rahatlıkla oynayabileceğini düşünmüştüm yıllar sonra. Önce karısı öldü, 45 yaşında filan, amcam da öldüğünde 50 yaşından fazla değildi. Evlerinin bahçesinde bir tulumba vardı, suyu oradan alırlardı. Her hikâyenin sonunda, duvara asılı tüfek patlamıyor işte. Tulumbanın bu hikâyede ne işi var, bilmiyorum…” (HAYDAR ERGÜLEN)
  • Sadece kemanını vermedim. Yıllar sonra yeğenine armağan ettim. O da öğrenememiş doğru dürüst, evlerinin bir duvarına asmış. Ben zaten hiç beceremedim, hiçbir şey, iç yangını anılar yaratmaktan başka.” (VÜS’AT O. BENER)
  • “Savaşlar çocukları büyütür”, dedi yaşlı kadın, buruşuk ağzının kenarındaki tükürükleri silerken. “Babalarının mezarları başında ağlayan adamlar görürsen şaşırma, yaşları büyüktür babalarından…” Bu sözler, örümcek ağına takılmış bir sinek oldu, salındı kafasının köşesinde.”(MURAT YALÇIN)
  • “İşte terzi kalfa geliyor:
    – Bana bir kat elbise lazım.
    – Yanınızda örnekler var mı?
    – Her türlüsü var efendim. Hangisi daha ziyade hoşunuza giderse onu intihap ediniz.
    – Siyahı daha ziyade severim. Bana bir kat elbise ölçüsü alınız.
    – Ne biçimde olsun?
    – Şimdiki modaya göre nasıl giyiyorlar ise öyle yapınız. Elbisem hazır mıdır?
    – Hayır efendim. Yalnız setrenizi getirdim. Bakayım prova edeyim iyi geliyor mu?
    – Vücudumu çok sıkıyor. Boyu çok uzun.
    – Tamam, boyunuza göredir.
    – Kollarım kaçıyor.
    – Efendim şimdiki moda böyledir.
    – Ben isterim ki vücudum rahat etsin. Zaten terzi kesme işinde hiçbir vakit kendinde kusur bulmaz ki…” (SEVİM BURAK)

1960 SONRASI TÜRK HİKÂYESİ

  • Türk hikâyeciliği gerek hikâye sayısı, gerek işlenen konuların çokluğu, gerek hikâyeci, gerekse teknik açıdan oldukça gelişmiştir.
  • Yazarların bazıları toplumcu çizgide, bazıları bireysel duyarlılıkla, bazıları modernist ve postmodernist anlayışla, bazıları da dinî ve millî duyarlılığa dayalı bir anlayışla eser vermiştir.
  • Yazarlar modernizm ve postmodernizm gibi yönelimlerin de etkisiyle anlatım olanakları ve teknikleri açısından hikâye türünün gelişimine katkı sağlamışlardır.
  •  1960’lı yıllarda ülkedeki siyasal ve sosyal olaylar ve bu olaylar karşısında halkın durumu eserlere yansıtılmaya çalışılmıştır. Toplumsal konular olarak köylülerin, işçilerin kenar semt halkının sorunları sürerken, kadın-erkek ilişkilerinin cinsellik açısından ele alındığı, 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi’ni hazırlayan olayların, 12 Mart Askerî Muhtırası’nın öykülere yansıdığı görülüyor. Bu dönemde Leyla Erbil, Demir Özlü, Demirtaş Ceyhun, Erdal Öz, Bilge Karasu, Dursun Akçam, Orhan Duru, Necati Cumalı, Mehmet Seyda, Talip Apaydın, Sevgi Soysal, Ferit Edgü, Yusuf Atılgan, Bekir Yıldız gibi yazarlar eserler vermiştir.
  • Varoluşçuluk, hikâyeyi etkiler.
  • 1970’li yıllardan itibaren yazarlar siyasal, toplumsal ve günlük konuları eserlerinde ele almaya devam etmişlerdir. Ekmek kavgası veren insanlar anlatılır. Muzaffer İzgü, Füruzan, Gülten Dayıoğlu, Tomris Uyar, Adalet Ağaoğlu, Pınar Kür, Nazlı Eray eserleriyle öne çıkan yazarlardır.
  • 1980’den itibaren de sıradan insanın yaşam mücadelesi, kadının Türk toplumundaki yeri ve çocuklar, Almanya’ya göç, Güneydoğu Anadolu, kan davalarının etkileri, gibi konuların ele alındığı öyküler yazılmıştır. Öyküler, gözlemlere dayanır. Özellikle Güneydoğu Anadolu’nun işlendiği öykülerde doğa canlı bir varlık olarak verilir.
  •  1990’lı yıllardan itibaren ise bireyi merkeze alan hikâyeler yazılmaya başlanmıştır. Son dönem Türk hikâyeciliğine Nedim Gürsel, Feyza Hepçilingirler, Mustafa Kutlu, Rasim Özdenören, Hulki Aktunç, Sevgi Özel, Nazan Bekiroğlu gibi birçok sanatçı örnek verilebilir.
  • Postmodernizm, Batı edebiyatında bir kavram olarak 1950’li yıllarda görülmeye başlanmış; Türk edebiyatını da 1970’lerden itibaren etkilemeye başlamıştır.
  • Postmodernistler kendilerinden önceki edebiyat geleneğine karşı çıkmışlar, eserin biçimsel özelliklerini önemsemeye başlamışlardır. Bir eserde anlatılan şeyi değil anlatımı önemsemişlerdir. Bu nedenle “Nasıl anlatırım?” sorusundan hareketle yeni anlatım tekniklerini kullanmışlardır.
  • Metinler arasılık da postmodernistlerin anlatım tekniklerinden biridir. Metinler arasılık, bir metin içinde diğer metinlerle ya da müzik, resim, teoloji gibi alanlarla kurulan ilişkiye dayalıdır. Çeşitli metinlerin bir metin içinde kullanılmasıyla oluşur. Örneğin bir roman yazarı eserinde halk hikâyesinden, kutsal metinden, fabldan ya da başka bir yazarın romanından, hikâyesinden yararlanabilir. Bir metinde okurun bu anlatım tekniğini belirlemesi için iyi bir kültür birikimine sahip olması gerekir.
  • Cumhuriyet Dönemi’nde Sevinç Çokum, Hüseyin Nihal Atsız gibi birçok sanatçı din, dil, tarih, devlet, gelenek görenek gibi ayrıntıların üzerinde durarak millî kimliği eserlerinde işlemeye başlamıştır. Vatan ve bayrak sevgisine eserlerde önem verilmiş, kutsal kavramlar ön plana çıkarılmıştır. Türk tarihinin şanlı dönemlerine yönelik konu ve temaların çerçevesinde millî bir bilinç oluşturulmaya çalışılmıştır.
  • Sonraki yıllarda toplumsal konularla birlikte bireye bir yöneliş söz konusudur.  Yazarlar, daha çok, insanın çevresiyle uyuşmazlığını, yaşanılan düzene, alışkanlıklara, ahlak ölçülerine başkaldırma… gibi, bireyde tedirgin, bıkkınlık yaratan durumları psikolojik çözümlemelerle okuyuculara da yansıtmışlardır. Genellikle kişilerin içinde bulundukları durumdan kurtulamadıkları dikkati çeker.
  • Anlatım teknikleri gelişmiştir. Bilinç akışı, iç çözümleme,iç monolog, pastiş vb…teknikler çokça kullanılmış; gerçekle hayalin iç içe geçtiği hikayeler de sıkça görülmeye başlanmıştır.
  • 1960 sonrası Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatında bazı sanatçılar dinî yönelime göre eserler vermişlerdir. Dinî yönelim Cumhuriyet Dönemi’nde insanların iç dünyalarını, ferdî duyuş tarzlarını ve inançlarını edebî eserlere yansıtmayı ilke edinen bir yönelimdir. İslamiyet’i yaşamlarına yansıtan sanatçılar, dinin huzur sağlayan boyutlarını eserlerinde ele almışlardır. İslami düşünüşü kimi zaman tasavvufi boyutlarıyla işleyen sanatçılar roman, hikâye gibi birçok düzyazı türünde eserler vermiştir. Sezai Karakoç, İsmet Özel, Cahit Zarifoğlu, Mustafa Miyasoğlu, Sevinç Çokum, Rasim Özdenören, Erdem Bayazıt, Hüseyin Atlansoy, Nazan Bekiroğlu gibi sanatçılar bu yönelimin etkisinde eserler vermişlerdir.

1960 SONRASI HİKÂYE YAZARLARI

Aslında böyle bir ayırım yapmak çok zordur. Çünkü önceki yıllarda yazma serüvenine başlayarak bu yıllarda da eser vermeye başlayan birçok yazar vardır. Burada eserlerini en çok 1960’tan sonra yoğun olarak veren ve günümüze kadar gelen yazarları ele almaya çalışacağız.

 Önceki yıllarda yapılan “bireyi esas alan hikâyeler, milli ve dini duyarlılıkla yazılan hikâyeler, modernist hikâye ve toplumcu-gerçekçi hikâye” anlayışları bu dönemde de devam etmekle birlikte, bir zaman sonra hikâyelerde bu anlayışlar iç içe geçmiştir. Bu nedenle yazarları burada ayrı başlıklar halinde vermeyeceğiz.

LEYLA ERBİL

  1. Küçük yaştan itibaren dünyanın farklı kültürlerini tanıma imkânı buldu.
  2. Erbil, Türkiye Sanatçılar Birliği (1970), Türkiye Yazarlar Sendikası kurucularındandır ve Pen Yazarlar Derneği üyesiydi.
  3. İlk öykü kitabından itibaren geleneksel yazış biçimlerine karşı çıkmıştır.
  4. Yeni bakış açısı ve dil kurma çabaları göstermiştir.
  5. Marksizmi işlemiştir.
  6. Psikanalizden yararlanmıştır.
  7.  1971’de yayımlanan Tuhaf Bir Kadın, dört bağımsız öykü olarak da okunabilen bir romandır. Geniş yankılar uyandıran roman, ayrıca edebiyatımızda ilk kez, bakirelik, ensest, cinsel taciz, dayak gibi konulan da içermesi ve Türkiye’de henüz “feminizm” sözcüğü edilmezken yazılmış olması nedeniyle feministlerce de bir ilk kitap olarak görüldü.
  8. Öyküleri: Hallaç (1959),Gecede (1968), Eski Sevgili (1977)

BİLGE KARASU:

  • Anlattığıyla, anlatımıyla özgün bir isimdir.
  • Resimden, müzikten felsefeye, sinemaya uzanan geniş bir ilgi yelpazesi içinde bireyin sorunlarını sevgi, dostluk, yalnızlık odağında ele almıştır.
  • Ben merkezli hikâyeler yazmıştır.
  • ÖyküTroya’da Ölüm Vardı, Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı, Göçmüş Kediler Bahçesi, Narla İncire Gazel

NEZİHE MERİÇ

  • Toplum içinde bile kendi iç yalnızlığını sürdüren genç kız ve kadınları başarıyla anlatmıştır.
  • Eserlerinde kadının toplumdaki konumunu sorgulamıştır. Kadının bireysel ve toplumsal gerçekliğini içten bir dille eserlerine yansıtmıştır.
  •  Çocuk edebiyatına da katkı sağlayan bir yazardır.
  • Çehov tarzı hikâyeye uygun eserler vermiştir.
  • Öykü, tiyatro ve roman türlerinde eserler yazmıştır.
  • ÖyküBozbulanık, Topal Koşma, Menekşeli Bilinç, Dumanaltı, Bir Kara Derin Kuyu, Yandırma, Gülün İçinde Bülbül Sesi Var, Çisenti

ADALET AĞAOĞLU

  • Ankara Radyosuna dramaturgluk, radyo tiyatrosu müdürlüğü, TRT’de program uzmanlığı yapmıştır.
  •  Sanat hayatına şiirle başlamış; roman, hikâye, oyunlar yazmış ve çeviriler yapmıştır.
  • Eserleriyle TDK Tiyatro Ödülü, Sait Faik Hikâye Armağanı, Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü, Orhan Kemal Roman Ödülü, Madaralı Roman Ödülü gibi birçok ödül almıştır.
  • Yeni anlatım olanaklarını denemiştir. “Tek anlatıcıya son vermek”, “an’ların anlatıcısı olmak”, “yer, zaman öğelerine değişiklik getirmek” onun anlatımına yeni boyutlar getirmiştir.
  • Korku, ölüm, erkek-kadın ilişkileri, özveri, aşk, yaşlılık, gençlik, başkaldırı, özgürlük vb. evrensel temalar güncel kaygılarla, dünyaya bakışıyla, toplumsal gelişmelerle iç içe verilmiştir. Cinsel konuları da çok işler.
  • Yazarımızı Temmuz 2020’de kaybettik.
  • ÖyküYüksek Gerilim, Sessizliğin İlk Sesi, Hadi Gidelim, Hayatı Savunma Biçimleri

FERİT EDGÜ

  • Sanat yaşamına şiirle başlamıştır.
  •  Bir Gemide adlı hikâyesi ile 1979 yılında Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanarak edebiyatımızda hikâye türünün önemli isimleri arasına girmiştir.
  •  Romancıdan çok öykücü-denemeci sayılması gereken bir sanatçıdır
  •  Eserlerinde insanın varoluşsal kaygılarını, bunalımlarını ustaca ele almıştır. Toplumsal-bireysel gerçekleri, psikolojik derinlikleri araştırmıştır.
  • Yaşamından, gözlemlerinden yola çıkarak değişik dil ve anlatım biçimlerini denemiştir.
  • Edebiyatımızda küçürek hikâye türünün önde gelen yazarlarındandır.
  • Ayrıca edebiyatımızın önemli eleştirmenlerindendir.
  • Öyküleri:  Kaçkınlar, Bozgun, Av, Bir Gemide, Çığlık, Binbir Hece, Doğu Öyküleri, İşte Deniz Maria, Do Sesi, Nijinski Öyküleri

DURSUN AKÇAM

  • Gazete ve dergilerdeki röportajlarıyla edebiyat dünyasına girmiştir. 
  •  Kuzey Doğu Anadolu’nun köy ve kasaba hayatını, dertlerini sergileyen, etkili ve yalın eserler yazmıştır
  • Onun öykülerinde ironi vardır, öykülerinde hiçbir fazlalık da yoktur,
  •  Çehov tarzında güçlü bir öykücüdür.
  • Akçam’in yazarlığında derin bir komedya da vardır.
  • Yazıları güçlü esprilerle süslüdür.
  • Kişilikleri çok canlı anlatır.
  • Çok da iyi bir gözlemcidir.
  • Dursun Akçam Almanya’daki Türkleri en iyi yansıtan yazar olmuştur”.
  • Öyküleri: Maral (1964),Ölü Ekmeği (1969),Taş Çorbası (1970),Köyden İndim Şehire (1973),Kafkas Kızı (1978),Haley (1975),Ataman Ocağı (Almanca-Türkçe, 1982),Generaller Birleşin (1988),Sevdam Ürktü (1992),Öğretmeni Kim Öptü? (1995),Bizim Sevdamız (1993).

SEVGİ SOYSAL

  • Adalet Ağaoğlu’na göre “başının kendi kendiyle dertte olduğu bir kadın”olan Sevgi Soysal, bir kadın olarak da yazar olarak da kalıplara kurallara sığmayan, isyan eden, başkaldıran, alay eden bir kadındır.
  •  Alaycılığı, aşağılayıcı olmaktan uzak, var olan toplumsal cinsiyet rollerini tersyüz eden ve kendi kendini de hedef alan bir alaycılık olduğu için çok kıymetlidir.
  • Eserlerinde, kadın bireylerin iç sıkıntılarını bireyselden yola çıkarak toplumsal eleştirilerle anlatmıştır.
  • Cinselliği, evlilik kurumunu, anneliği yani kadınlık durumlarına dair birçok meseleyi irdelemiş, eleştirmiş bir yazar olarak kendini de eleştirmekten geri durmamıştır.
  • Eserlerinde hayatından izler vardır.
  • Kadın-erkek ilişkilerini, kadın sorununu, ağırlıklı olarak da 1960 sonrasında yaşanan sosyal ve siyasal olayları ele aldı. 
  • Toplumcu-gerçekçi anlayışla eserler vermiştir.
  • Öyküleri: Tutkulu Perçem (1962), Tante Rosa (1968), Barış Adlı Çocuk (1976)

ERDAL ÖZ

  • Can yayınlarının kurucusudur.
  • Edebiyata şiirle başladı.
  • Toplumcu-gerçekçi çizgide eser verdi.
  • 1970 sonrasında tutukluların hukuk dışı uygulamalara maruz kaldığını, bu uygulamaların onların hayatına ve ruh hallerine etkilerini, baskılar karşısında bireyin yalnızlığını, direnmelerini, umutlarını anlattı.
  • Öyküleri: Yorgunlar (1960),Kanayan (1973),Havada Kar Sesi Var (1987),Sular Ne Güzelse (1997),Cam Kırıkları (2001)

BEKİR YILDIZ

  • Güneydoğu insanının yaşamını anlattı.
  • Bazı eserleri filme aktarıldı.
  • Güneydoğu’daki kan davalarını, köylü-ağa ilişkilerini, kaçakçılığı, Almanya’daki işçilerin toplumla uyumsuzluklarını konu edindi.
  • Öyküleri: Reşo Ağa (1967), Kara Vagon (1969), (May Edebiyat Ödülü), Kaçakçı Şahan (1970), (Sait Faik Hikâye Ödülü-1971),Sahipsizler (1971),Evlilik Şirketi (1972),Beyaz Türkü(1973), Alman Ekmeği (1974),Dünyadan Bir Atlı Geçti (1975),İnsan Posası (1976), Demir Bebek(1977), Güneydoğu Öyküleri (Kara Vagon ve Kaçakçı Şahan, 1979),Mahşerin İnsanları (1982),Bozkır Gelini (1985)

FÜRUZAN

  1. Türk öykücülüğünde genellikle “küçük insanlar” diye adlandırılan, toplumun ezilmiş, hakkı yenmiş, iç dünyaları keşfedilmemiş insanlarını yazmıştır.
  2.  Öykünün yanı sıra şiirden, romana, gezi yazısından, denemeye ve çocuk edebiyatına kadar edebiyatın farklı türlerinde eserler vermiştir.
  3. Öykülerinin bazıları tiyatro sahnesine ve sinema perdesine taşınmıştır.
  4. 1970’li yıllarda en çok dikkat çeken üç kadın yazardan biri olarak Sevgi Soysal ve Adalet Ağaoğlu’yla birlikte anılır.
  5. Yönettiği Benim Sinemalarım filmi, Türk sinema tarihinin en başarılı eserleri arasında sayılır.
  6. İlk kitabı Parasız Yatılı ile 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanınca ünlendi. Bu ödülü kazanan ilk kadın yazar unvanını aldı.
  7. Öykülerinde kötü yola düşmüş kadın ve kızların, çöküş sürecindeki burjuva ailelerin, yeni yaşama koşullarından bunalan, yurt özlemi çeken göçmenlerin, yoksulluk içinde yaşama savaşı veren, tek silahları sevgi olan yalnız kalmış kadınların, çocukların dramını anlattı.
  8. Kısa öyküden uzun öyküye doğru giden yazarın yöre dilini kullanması öykülerinin okunurluğunu arttırmıştır.
  • Öyküleri: Parasız Yatılı (1971, Bilgi),Kuşatma (1972, Bilgi),Benim Sinemalarım (1973, Bilgi),Gecenin Öteki Yüzü (1982, Adam),Gül Mevsimidir (1985, Can),Yedi Öykü (1992, Gendaş),Sevda Dolu Bir Yaz (1999, YKY),Toplu Öyküler (2004, YKY),Haraç (2008, Notos),Yaz Geldi – Seçme Öyküler (2009, YKY)

TOMRİS UYAR

  • Öyküde “yoğunluk, içtenlik ve sahicilik” olması gerektiğini savunur.
  • Uyar, ilk kitabı İpek ve Bakır’daki öykülerinde küçük burjuva kökenli insanların yaşama biçimleri üzerine yoğunlaştı.
  • Yaza Yolculuk kitabında genelde insanlara öğretilen basmakalıp değer yargılarının gözden geçirilmesi, kişinin kendine ya da yaşadığı yere dönüşü gibi bir çeşit dönüş yolculuğu vardır.
  • Onun öykülerinde günlük yaşamdan kesitler buluruz, kimi zaman masallaşan kimi zaman kara mizaha dolanan anlatılar kişisel ve toplumsal çıkmazların yansıması gibidir.
  • Tomris Uyar, modern dünya edebiyatından yaptığı çevirilerle de Türk edebiyatına katkılarda bulunmuştur.
  • Öykülerini okurun zekâsına güvenen, katılımını bekleyen bir çerçevede kurar.
  • Okur öykülerini okurken tanımlamakta zorlanacağı duygularla baş başa kalıverir.
  • Gözlemlerine duyarlılığını katması, onu gerçeği kuru kuru vermekten kurtarıyor
  • Öyküleri:  İpek ve Bakır, Ödeşmeler, Diz boyu Papatyalar, Yürekte Bukağı – Sait Faik Hikâye Armağanı, Yaz Düşleri/Düş Kışları, Gece gezen Kızlar, Rus Ruleti- Dön Geri Bak, Yaza Yolculuk, Sekizinci Günah, Otuzların Kadın, Aramızdaki Şey

MUZAFFER İZGÜ

  1. Gözleme dayanan öykülerinde, siyasal, toplumsal ve güncel konuları ele almıştır.
  2.  Siyasal konulu öykülerinde 1960’tan bu yana gelişen siyasal olayların, politikacıların, kurumların ele alındığı görülür.
  3. Toplumsal konulu öykülerinde, devlet dairelerindeki yönetim bozukluğundan başlayarak, gecekondularda yaşayanların sorunlarına, anarşik olaylardan etkilenen vatandaşların durumuna değin çeşitli konuları dile getirmiştir.
  4. Öykülerinin bir bölüğünde de, trafik sorunu, fiyat artışları, halkın temizlik anlayışı gibi güncelliğini yitirmeyen konular yer almıştır. Öykülerinde olay anlatmayı yeğleyen İzgü, genellikle taşlamalar, abartmalar, konuşmalarla sürdürdüğü öykülerini okuyucuyu düşünmeye yöneltecek biçimde bitirir.
  5. Öykülerinde sağduyulu, yoksul, direnen, güleç yüzlü Anadolu insanını anlatır.
  6. Çocuk edebiyatında da sevilen ve başarılı bir isimdir.
  7. Öyküleri: Bando Takımı (1975), Donumdaki Para (1977), Deliye Her Gün Bayram (1980),Sen Kim Hovardalık Kim (1980), Her Eve Bir Karakol (1980), Devlet Babanın Tonton Çocuğu (1981), Lüplüp Makinesi (1982), Kasabanın Yarısı (1982), Demokrasimiz Kaç Para Eder (1988)

VÜS’AT ORHAN BENER

  1. Vüs’at O. Bener, eserleri içinde daha çok özyaşamöyküsel nitelik taşıyan öyküleriyle bilinir.
  2.  Bener, ham gerçekliği edebi bir temele oturtarak ele aldı.
  3. Gündelik olaylarla, bilinçaltında birikmiş yaşam parçalarını birleştirdi.
  4.  Sürekli yeni anlatım biçimleri arayan yazar, bu yönüyle zaman zaman şematizme düşmekle, dış gerçekleri yanlış yerlere koymakla, hatta bozmakla eleştirildi.
  5.  Bener’in eserlerinde ölüm teması önemli bir yer tutar. Bunda yazarın genç yaşta doğum sırasında kaybettiği ilk eşi ve doğumdan sonra yaşatılamayan çocuğunun da etkisi vardır. Bu evlilikten sonra tekrar başından evlilikler geçmesine rağmen Vüs’at O. Bener’in çocuğu olmadı.
  6. Okurdan çaba isteyen, ayrıksı bir dili olan Bener’in kişilerinin gündelik hayatın ikiyüzlülüklerini dışa vuran bilinç akışlarını, Virgül dergisindeki yazısında, Orhan Koçak “iç konferans tekniği” olarak adlandırmıştır.
  7.  Öykü: Dost, Yaşamasız, Siyah-Beyaz, Mızıkalı Yürüyüş, Kara Tren, Kapan

HALDUN TANER

  1. Öykü ve oyun yazarıdır.
  2. Eserlerinde çağının sorunlarını ortaya koymuş, eser kişilerinden hareketle çözümler de sunmuştur.
  3.  Öykü: Yaşasın Demokrasi, Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu, On ikiye Bir Var, Sancho’nun Sabah Yürüyüşü, Ayışığında Çalışkur, Konçinalar, Yalıda Sabah

GÜLTEN DAYIOĞLU

  1. İlk öykülerinde Anadolu’yu dolaşırken edindiği izlenimleri ve gördüğü olayları anlatır.
  2. Zamanla çocuk edebiyatına kaymıştır.
  3. Öykülerinde Anadolu kızlarını ve kadınlarını ilgilendiren sorunlar üzerinde durmuştur.
  4. Almanya’ya göç konularını da işlemiş, sadece çalışanların değil geride kalanların da hikâyelerini yazmıştır.
  5. Öyküleri: Döl (1970, 1965 Yunus Nadi Öykü Ödülü ikincilik),Geride Kalanlar (1975), Geriye Dönenler (1986).

MUSTAFA KUTLU

  1. İslami duyarlılıkla öyküler yazmıştır.
  2. Eserlerinde kentleşmeyi ve sosyal değişmeyi irdeleyen, toplumsal sorunlar karşısında hassas bir yazardır.
  3.  Edebiyat öğretmenliği, dergi yöneticiliği, ansiklopedi yazarlığı, gazetecilik ve televizyon programcılığı da yapmıştır.
  4. Öykülerinin yanı sıra deneme ve inceleme çalışmaları da vardır.
  5. Öyküleri: Ortadaki Adam, Gönül İşi, Yokuşa Akan Sular, Yoksulluk İçimizde, Ya Tahammül ya Sefer, Bu Böyledir, Hüzün ve Tesadüf, Uzun Hikâye, Tufandan Önce

SEVİNÇ ÇOKUM

  1. Birçok gazete ve dergide görev almış, yazılar yayımlamıştır.
  2. Hikâyelerinde İstanbul’un geleneksel sosyal dokusundan kesitler sunmaya çalışmış, romanlarında da sosyal konulara ve tarihe değinmiştir.
  3. Fıkra, söyleşi, senaryo, oyun, radyo oyunları gibi türlerde de eser vermiştir.
  4.  Manevi değerlere önem veren bir yazardır.
  5. Millî ve dinî bir duyarlılıkla özellikle kent yaşamındaki insanların kimlik sorunlarına yaklaşmıştır.
  6. Hisar grubunda da yer almıştır.
  7. Sevinç Çokum’un ”Bir Eski Sokak Sesi” adlı eseri ilk hikâyelerini oluşturur. Şiirli anlatımın esas olduğu eserde şehrin dar ve eski sokaklarının insanlarını oldukça zengin iç dünyalarıyla anlatır. Rozalya Ana”, Sevinç Çokum’un İstanbul öykülerinden farklı olarak Kırım’dan, Anadolu kent ve köylerinden görüntüler taşıdığı son öykü kitabıdır.
  8. Öyküleri:  Eğik Ağaçlar, Bölüşmek, Makine, Derin Yara, Onlardan Kalan, Rozalya Ana, Bir Eski Sokak Sesi, Evlerinin Önü, Beyaz Bir Kıyı, Gece Kuşu Uzun Öter

NECATİ TOSUNER

  1. Roman ve özellikle hikâye türlerinde eserler vermiştir.
  2. Toplumsal gerçekleri, kendi bireysel dünyasının penceresinden ele almaya çalışmıştır.
  3. Öyküleri: Özgürlük Masalı, Çıkmazda, Kambur, Sisli, Necati Tosuner Sokağı, Çılgınsı, Bir Tutkunun Dile Getirilme Biçimi, Güneş Giderken

RASİM ÖZDENÖREN

  1. 1970 sonrası Türk hikâyeciliğinin önemli isimlerindendir.
  2. Eserlerinde yaşamdaki değişimi ve bu değişimlerin birey ve toplumda oluşturduğu yozlaşmayı, çözülmeyi, dağılmayı anlatmaya çalışmıştır.
  3. Hikâyelerinde kendi kültürünü ve değerlerini irdelemiş, dinî değerleri yüceltmiştir.
  4.  Dinî değerleri de tasavvufi bir estetikle vermeye çalışmıştır.
  5. Öyküleri: Hastalar ve Işıklar, Çözülme, Çok Sesli Bir Ölüm, Çarpılmışlar, Denize Açılan Kapı, Kuyu, Hışırtı, Ansızın Yola Çıkmak

NAZAN BEKİROĞLU

  • Türk dili ve edebiyatı alanında akademisyendir.
  • Eserlerinde akademisyenliğinin etkilerini görülür. Roman ve hikâyelerinde kendisine özgü anlatımı vardır.
  • Sanatsal ama anlaşılır bir dil kullanır.
  •  Eski edebiyatın süslü nesir geleneğini,  modern bir anlayış ve anlaşılır bir dille  çağdaş edebiyata taşımıştır.
  •  Üslubu çok önemseyeni, üslupçu bir yazardır. Bu açıdan elit bir kesime hitap ettiği söylenebilir.
  • Eserlerinde   divan edebiyatı konularını ve  motiflerini  şiirsellikle örülü ritmik ve melodik bir dille kullanmıştır.
  • Eserlerinde mistisizm vardır.  Tasavvuf düşüncesini yaşadığımız çağ ile bağdaştırmaya çalışmıştır.
  • Öyküleri: Nun Masalları (Öykü; Dergâh Yayınları, 1997)Cam Irmağı Taş Gemi (Hikâye, Timaş Yayınları, 2006) (TYB 2006 Yılı Hikâye Ödülü)