Kategoriler
12. SINIF 7. ÜNİTE: SÖYLEV (NUTUK)

NUTUK

Nutuk, kelime anlamı olarak, “söz, lakırdı; söyleyiş, söylemek kuvveti” demektir. Söylev, bir topluluğun önünde bir düşünce ve inancı savunmak, savunulan bu düşünce ve inancı o topluluğa aşılamak amacıyla yapılan konuşma türüdür.

            Bir gerçeğe inanan bir insanın toplumu bu gerçeğe inandırmak için özünün bütünü ile yaptığı telkin sürecine hitabet; bir fikri, bir davayı karşısındaki insanlara dil ustalığı ile açıklamaya hitabet sanatı; toplum önünde bu konuşmayı yapana hatip; bir insan topluluğuna bir fikri vermek bir ülküyü aşılamak amacıyla söylenen sözlere ise nutuk veya söylev denir. Hatip; kalpleri aynı duygularla çarpan ortak ruha seslenen, sadece zihinleri değil kulakları ve gözleri de etkileyen, inandırıcı olabilmek için samimi davranan kişilerin özelliklerine sahiptir.

 Söylevde açıklama, tartışma, kanıtlama gibi anlatım biçimleri kullanılırken örnekleme, tanık gösterme, benzetme, tanımlama gibi düşünceyi geliştirme yollarından yararlanılır.

Söylevler; dinleyenlerin zekâ durumlarına, hayal güçlerine, duygularına, ilgilerine göre hazırlanır. Dinleyenleri düşündürür, onlarda ilgi uyandırır, onları coşturur, onlara beklenen davranışı yaptırır.

 Söylevlerden komutanların askerlere cesaret vermek için yaptıkları konuşmalara askerî söylev, politikacıların kapalı ya da açık mekânlarda yaptıkları konuşmalara siyasi söylev, camilerdeki dinsel amaçlı konuşmalara dinî söylev denir. Siyasi söylevcinin önemli bir özelliği, tarihini ve toplumunu yakından tanımasıdır. Atatürk de Nutuk adlı eserinde Türk toplumunun değerlerine dikkat çekerek bu türün başarılı bir örneğini vermiştir.

Hatibin (konuşmacının) dört temel amacı vardır:

1.Bir fikri veya bir meseleyi açık bir şekilde anlatmak

2.Dinleyiciler üzerinde bir iz bırakarak onları ikna etmek

3.Dinleyicileri harekete geçirmek

4.Dinleyicileri eğlendirmek

Nutkun giriş cümlesi toplumun dikkatini çekecek türden olmalıdır. Hatta ilk cümleler şiirsel bir üslupta olabilir. Gelişme bölümünde, konu her türlü belgelerle açılır, örneklendirilir ve ispatlanmaya çalışılır. Dinleyicinin tansiyonunu yükseltecek fikirlerle, sorulu cevaplı cümlelerle sonuç bölümüne geçiş sağlanır. Sonuç bölümü çok önemlidir. İşlenen konunun önemi ve toplumdaki tesirleri kesin ve etkili bir dil ile anlatılır. Bu bölüm, etkileyici bir sözle bitirilmelidir. Konuşmacı, bu bölümde ustalığını göstermelidir.

Nutuk hazırlanırken dikkat edilecek hususlar:

1- Nutuk bir plan dahilinde oluşturulmalıdır. Yazıya geçirmeli ve hatip yazmış olduğu bu nutka önceden hazırlanmadır. Konuşma sırasında ise yazılı metni yanında bulundurmalı; fakat konuşma sırasında kâğıda fazla bakmamalıdır.

2- Büyük hatiplerin bile daha önceden konusunu hazırladıkları ve yanlarındaki küçük notlarından faydalandıkları ve o andaki konunun ahengine göre konuşmalarını değiştirdikleri görülmüştür. Bu yüzden hatip, konuşma sırasında her zaman metne bağlı kalmayabilir.

3- Hatip ele alacağı konuyu çok iyi bir şekilde savunabilmelidir. Bunun için de hitap etme sanatının inceliklerini, toplum psikolojisini ve düşünce yapısını çok iyi bilmelidir. Seçtiği sözcükleri ve oluşturduğu cümleleri en etkili biçimde kullanmalıdır. Sesinin tonu, mimikleri konuşmasının doğal akışıyla uygunluk göstermelidir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Onuncu Yıl Nutku söylev türüne en güzel örnektir.

Söylev Türk edebiyatında II. Meşrutiyet Dönemi’nden sonra gelişmeye başlamıştır. Rıza Tevfik Bölükbaşı, Ömer Naci, Selim Sırrı Tarcan, Mehmet Âkif Ersoy konuşmalarıyla ilgi çeken kültür ve siyaset adamları olmuşlardır.

 Cumhuriyet Dönemi’nde Mustafa Kemal Atatürk’ten başka Behçet Kemal Çağlar, Halide Edip Adıvar, Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Emin Yurdakul gibi isimler geniş kitlelere yaptıkları konuşmalarıyla tanınmışlardır.

Kök Türk Kitabeleri, Türk adının geçtiği ilk metindir. Aynı zamanda edebiyatımızda ilk nutuk sayılabilir. Türk düzeninin, Türk töresinin, Türk medeniyetinin ve Türk kültürünün büyük örneği olan Kök Türk Kitabeleri Türk dilinin ilk yazılı belgeleridir. Metinde, Türk devlet adamlarının millete hesap verdiği ve milletle hesaplaştığı görülmektedir. Kitabelerde görülen ikilemeler, deyimler, atasözleri etkili anlatımı ve söyleyişi sağlayan unsurlardır. Kitabeler II. Kök Türk (Kutluk) Devleti Dönemi’nde dikilmiş olup 38 harften oluşan Kök Türk alfabesi ile yazılmıştır. Kitabelerden Tonyukuk Anıtı 724, Kül Tigin Anıtı 732, Bilge Kağan Anıtı ise 735’te dikilmiştir. Kök Türk Kitabeleri’nin yazarı Yolluğ Tigin’dir. Kök Türk Kitabeleri’ndeki yazılar ilk kez Wilhelm Thomsen tarafından okunmuştur. Kitabeler günümüzde Moğolistan sınırları içerisinde bulunmaktadır.

Batı edebiyatının önemli türlerinden biri olan söylev önce Yunan edebiyatında başlamıştır. Yunan edebiyatının ünlü söylevcileri arasında Demosthenes, Latin edebiyatında Cicero; Fransız edebiyatında Bousset, Mirabeau, Danton, Robespierre sayılabilir. Demosthenes’in Kata Philoppo, Cicero’nun In Verrem adlı eserleri bu türün önemli örneklerindendir.

Kategoriler
12. SINIF 6. ÜNİTE: DENEME

DENEME

Bir insanın herhangi bir konuda içini dökmek, paylaşmak amaçlı kesin hükümlere varmadan samimi bir üslupla yazdığı yazılara deneme denir. Ele aldığı düşünceleri kanıtlamaya gerek duymayan deneme; “bence”, “Benim diyeceğim şudur.” gibi ifadeleri kullanan, kişisel duygu ve düşüncelere yer veren öğretici bir edebî türdür. Deneme serbest düşüncenin ifade alanıdır.

Başka bir deyişle deneme; yazarın gözlemlediği ya da yaşadığı olay, olgu, durum ve izlediği objelerle ya da herhangi bir kavramla ilgili izlenimlerinin herhangi bir plâna bağlı kalmayarak, deliller getirip kanıtlama yoluna gerek duymadan ve kesin hükümler vermeden, tamamen kişisel görüşüyle serbestçe yazıya döktüğü birkaç sayfayı geçmeyen kısa metinlerdir.

         Deneme yazarı, olay, olgu, durum ve eşyalarda sıradan insanların göremediği, farkına varamadığı, dikkat etmediği ayrıntıları, özellikleri, güzellikleri görebilen, hissedebilen, düşüncesiyle ve deneyimleriyle onları okuyuculara ilginç görülebilecek şekilde yazıya dökebilen insandır. Sıradan insanın “baktığı” şeyi deneme yazarı “görür”.

Deneme dilinde farklı alanlarla ilgili terimlere yer verilmez;  günlük konuşma dilinin düşünce diline dönüştürülmesi çabası hâkimdir. Denemede bilimsel yazılardaki kuruluk bulunmaz. Düşünce şiirsel, akıcı, samimî bir üslûpla sunulur. Deneme yazarı yazısını yazarken, bir anlamda kendi kendisiyle konuşur gibidir.

Denemede herhangi bir sistematik düşünceye bağımlılık zorunluluğu yoktur. Denemecinin yazısında ileri sürdüğü düşünce, herhangi bir felsefe ekolüyle ilintili olmayabilir.

Deneme yazılması en zor olan türlerdendir çünkü birçok türe çok yakındır. Deneme yazarken paylaşımcı ve samimi bir üslup kullanırken sohbete, düşünmemizi ortaya koyarken fıkraya, duygularımızı ortaya koyarken eleştiriye yaklaşma riski her zaman vardır.

Başlangıçta ayrı bir tür olarak değerlendirilmeyen deneme türü, zamanla kendi ölçü ve sınırlarını ortaya koymaya başlamış, bugünse kendine özgü bir tür olarak edebî türler arasındaki yerini almıştır. Denemelerde hayat, ölüm, aşk, sanat, felsefe, din, ahlâk, gelenek, siyaset gibi kişiyi veya toplumu ilgilendiren her konu ele alınabilir.

 Denemeyi ilk kez bir tür olarak ortaya koyan, Fransız yazar Montaigne’dir. Rönesans’la birlikte ortaya çıkan hümanizm, insan sevgisini temel alan ve insan düşüncesini donmuşluktan kurtarmayı amaçlayan bir anlayıştır. Bu anlayış Montaigne’in Denemeler adlı eserine de kaynaklık etmiştir.  Montaigne kitabının önsözünde özetle şöyle demektedir: “Eğer mümkün olsaydı karşınıza anadan doğma çıkardım. Bu kitapta size asla bir şey kanıtlama iddiam yoktur. Elimden geldiğince size beni anlattım. Bana hak vermenizi ya da yargılamanızı istemiyorum.” buradan da anlaşıldığına göre denemeler iddialı olmayan, ispat kaygısı taşımayan; temel anlamda insan doğallığına dayanan eserlerdir.

Montaigne’den başka yine Denemeler adlı eseri ile İngiliz yazar Francis Bacon bu türün önemli yazarlarındandır. Emerson, Andre Gide, Henry Miller, Albert Camus, T. S. Eliot bu türün dünya edebiyatında önde gelen temsilcilerindendir.

Deneme, Türk edebiyatında ise Tanzimat sonrasında özellikle de Servet-i Fünûn döneminde çıkarılan gazete ve dergilerde karşımıza çıkar.

Cenap Şahabettin’in “Evrak-ı Eyyam”, Ahmet Haşim’in “Bize Göre”, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Alp Dağlarından”, Yahya Kemal Beyatlı’nın “Aziz İstanbul” gibi eserleri Cumhuriyet Dönemi öncesinde deneme türünün özelliklerini taşıyan eserlere örnek sayılabilir. Bu isimler Türk edebiyatının ilk düzyazı dilini oluşturma çabasındaki girişimlerin de öncüsü olmuşlardır.

Deneme, asıl gelişimini Cumhuriyet Dönemi’nde göstermiştir. Bu dönemde özellikle Nurullah Ataç, deneme yazarı için gereken bilgi ve becerilere sahiptir. O, daha çok edebiyatın ve şiirin sorunlarıyla ilgili denemeler yazmıştır.

            Eskiden denemeye verilen “muhasebe” ismi, onun konusu hakkında bir ipucu vermektedir. Çünkü denemeler toplumsal konulardan daha çok kişisel: konulara, soyut dünyalara ve iç hesaplaşmalara daha yakındır. Bu yönüyle fıkra türünden ayrılır. Fıkralar toplumsal konulara kişisel yaklaşımlar getirirken deneme iç dünyanın samimi itirafı gibidir.

Denemenin öğretici ve düşünsel yanı da vardır.

Türk edebiyatında deneme türünde pek çok ürün verilmiştir. Bu tür içine koyabileceğimiz ürünler, genellikle değişik zamanlarda çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazıların bir araya getirilip kitaplaşmış şekilleridir. Bu eserlerde yer alan yazıların bir kısmı, inceleme, eleştiri yazısı olarak da görülebilir. Bunun yanında bir kitapta yer alan yazıların bir kısmı edebiyat, bir kısmı tarih, bir kısmı felsefe, bir kısmı başka konularda olabilmektedir. O bakımdan deneme türü için çok kesin sınıflandırma ve sınırlandırmalar yapılamamaktadır.

Türk edebiyatında ünlü deneme kitapları arasında ,

Ahmet Haşim’in Bize Göre (1928), Gurebahanei Laklakan (1928);

Ahmet Rasim’in pek çok yazısı;

Refik Halit Karay’ın Bir Avuç Saçma (1939), Bir İçim Su (1931), İlk Adım (1941), Üç Nesil Üç Hayat (1943), Makyajlı Kadın (1943), Tanrıya Şikâyet (1944);

Falih Rıfkı Atay’ın Eski Saat (1933), Niçin Kurtulmak (1953), Çile (1955), İnanç (1965), Pazar Konuşmaları (1966), Kurtuluş (1966), Bayrak (1970)

Nurullah Ataç’ın eserleri

Suut Kemal Yetkin ‘in Günlerin Götürdüğü,

Sabahattin Eyuboğlu’nun Mavi ve Kara,

Salâh Birsel’in Boğaziçi Şıngır Mıngır,

Melih Cevdet Anday’ın Dilimiz Üstüne Konuşmalar,

Nermi Uygur’un Dilin Gücü,

Vedat Günyol’un Çalakalem

Cemil Meriç’in Mağaradakiler,

Adalet Ağaoğlu’nun Başka Karşılaşmalar,

Nihad Sami Banarlı’nın Türkçe’nin Sırları,

Beşir Ayvazoğlu’nun Şehir Fotoğrafları gibi kitaplarını saymak mümkündür.

Türk edebiyatında deneme türü, genellikle şair, romancı ya da hikâyeci kimliği öne çıkan sanatçılar tarafından ortaya konan ürünlerden oluşmaktadır. Birinci derecedeki vasfı “denemeci” olan yazar sayısı oldukça azdır.

Nurullah Ataç (1898–1957),

Sabahattin Eyüboğlu (1908-1973),

Suut Kemal Yetkin (1903-1980),

Mehmet Kaplan (1915-1986),

Nurettin Topçu (1909-1975),

Salah Birsel (1919 ),

Vedat Günyol (1912 ),

Enis Batur (1952 ),

Cemil Meriç (19171987),

Mehmet Salihoğlu (1922 ),

Uğur Kökden (1934 ),

Nermi Uygur (1925 ) bunlardan birkaçıdır.

Kategoriler
12. SINIF 5. ÜNİTE: TİYATRO

CUMHURİYET TİYATROSU

*Cumhuriyet Dönemi’nde 1950’li yıllardan sonra sanat ve edebiyattaki yenilikler tiyatro türünün gelişmesine zemin hazırlamış ve bu dönemde tiyatro türünde verilen eserlerin sayısı artmıştır.

*Cumhuriyet tiyatrosunu 11.sınıf tiyatro ünitesinde ayrıntısıyla işledik. O nedenle burada sadece kısa bir özet verip önceden değinmediğimiz isimleri vereceğiz.

*Cumhuriyet Dönemi’nde birçok alanda köklü değişimler yaşanmıştır. Ülke tarımda, sanayide, eğitimde, yaşam biçiminde birçok toplumsal değişim yaşamış ve bunlara bağlı olarak diğer edebî türlerde olduğu gibi tiyatro türünde de konular çeşitlenmiştir.

*Epik ve absürt tiyatro türünde eserler verilmiştir.

* Bireyin iç dünyasından toplumsal sorunlara, kuşak çatışmasından evrensel konulara kadar pek çok konu tiyatroda yerini almaya başlamıştır. Ruhsal çelişkiler anlatılmıştır.

*Her kesimden insan, somut gerçeklerle anlatılmış

*Geleneksel tiyatro ile modern tiyatronun özelliklerinin bir arada verildiği eserler ortaya çıkmıştır.

*Bu dönemin tiyatro eserlerinde kullanılan açık ve yalın bir dil, somut bir anlatım üslubun belirleyici özellikleri olmuştur.

*Nazım, nesir veya nazım-nesir karışık oyunlar verilmiştir.

*Çocuk tiyatrosu da gelişmiş, kadınlar sahnede daha çok yer almıştır.

*Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu’nda

– Orhan Asena- Hürrem Sultan

– Güngör Dilmen- Canlı Maymun Lokantası, Midas’ın Kulakları,

-Haldun Taner- Keşanlı Ali Destanı

-Vedat Nedim Tör -Sanatkâr Aşkı, Hep ve Hiç

– Cevat Fehmi Başkut –Ayarsızlar, Buzlar Çözülmeden

 -A. Turan Oflazoğlu- IV. Murat, Kösem Sultan

– Turgut Özakman -Töre, Ah Şu Gençler

-Refik Erduran -Cengiz Han’ın Bisikleti, Karayar Köprüsü

– Necati Cumalı -Nalınlar, Yaralı Geyik

– Recep Bilginer -Sarı Naciye, Gazeteciden Dost

-Sabahattin Kudret Aksal -Kahvede Şenlik Var, Şakacı

 gibi sanatçılar tiyatro alanında verdikleri eserlerle tanınmışlardır.

*Güngör Dilmen, oyunlarında içinde bulunduğu şartlarda bireyin iç dünyası ve gerilimlerini ortaya koyar.

 *Güngör Dilmen, Tük edebiyatında absürt tiyatronun da önemli isimlerindendir. Türk edebiyatında 1960’lı yılların sonuna doğru etkili olan bu tiyatro anlayışında; umutsuzluk, korku, anlamsızlık, topluma ve kendine yabancılaşan insanlar ön plana çıkarılır.

*Absürt tiyatro ile birlikte geleneksel tiyatrolarda hem kurgusal hem de anlamsal birtakım değişiklikler görülür. Zaman ve mekan unsurlarında gerçekliğin geri plana atılması, neden-sonuç ilişkisinin ve kronolojik zamanın kırılması, soyutlamalara yer verilmesi bu tiyatronun getirdikleridir. Melih Cevdet Anday, Aziz Nesin, Sermet Çağan, Ferhan Şensoy gibi yazarların tiyatrolarında klasik yapı genellikle kırılır.

*Yetmişli yıllar, toplumsal huzursuzlukların yoğun olduğu ve tiyatronun toplumsal yaşayıştan ayırmanın mümkün olmadığı, pek çok topluluğun politik tiyatro yaptığı dönemdir.

*Bu dönemde sık sık yerli ve yabancı siyasal-belgesel oyunlar, tarihsel oyunlar, gerçekçi köy oyunları, geleneksel Türk tiyatrosunun özelliklerine dayalı müzikli oyunlar, kabareler, epik oyunlar yazıldı ve sahnelendi.

*Yetmişlerin başlarında, sonradan ekonomik nedenlerden dolayı kapanacak özel tiyatrolarda bir artış görülmüştür. ”Dostlar Tiyatrosu” ve “Kent Oyuncuları” bu dönemde kurulmuştur.

*Bu dönemde en başarılı oyunlar, geleneksel Türk tiyatrosunun anlatım biçimlerini kullanmayı sürdüren Turgut Özakman’ın, aynı biçemi benimseyen Oktay Arayıcı’nın ve epik türde yazdığı toplumcu gerçekçi oyunlarla pekiştiren Vasıf Öngören’in ürünleridir. 

*1980’lerde ise oyun yazarlığı nicelik ve nitelik açısından bir durgunluk yaşadı.

*Bu dönemde 1950’lerden ya da 1960’lardan bu yana oyun yazmayı sürdüren yazarlar dışında, 1970’lerde yazmaya başlayan Bilgesu Erenus ve Tuncer Cücenoğlu’nun yapıtlarıyla, 1980’lerde gündeme gelen Murathan Mungan, Ülkü Ayvaz, Ferhan Şensoy ve Mehmet Baydur gibi yeni yazarların oyunları sergilendi.

*1990’lı yılların sonlarından itibaren uluslararası arenada da Tuncer Cücenoğlu, Memet Baydur, Ferhan Şensoy, Uğur Uludağ gibi yazarlar isim yapmışlardır.

*Tuncer Cücenoğlu, özellikle Balkan ülkelerinde büyük ilgi ile karşılandı.

*Memet Baydur ise, evrensel temaları ele alan çalışmalarını, absürt tiyatronun potasında eritmiş ve Çağdaş Türk Tiyatrosunun en özgün eserlerinden bazılarını ortaya koymuştur.

*Özellikle “Kamyon” ve “Vladimir Komarof” Memet Baydur’un dramatik yapı olarak en başarılı eserleridir.

*Ferhan Şensoy, ustası kabul ettiği Haldun Taner’den aldığı Geleneksel Türk Tiyatrosu kalıplarını, daha çok dünya tiyatrosunun önemli yazarlarının oyunları ile devşirme yoluna giderek, söz esprisine dayalı diye tanımlanabilecek yenilikçi bir tiyatronun temellerini oluşturdu.

*”İçinden Tramvay Geçen Şarkı” ve “Güle Güle Godot” bunun başlıca örneklerindendir.

*Oyunlarını “Ortaoyuncular Tiyatrosu” ismini verdiği tiyatroda sahnelemiştir.

*Kendi tarzını yaratmaya çalışan genç tiyatro ekipleri daha çok deneysel tarzlara yöneldiler.