Kategoriler
11. SINIF 5. ÜNİTE: SOHBET VE FIKRA

FIKRA

            Bir yazarın günlük olaylara ya da ülke ve toplum sorunlarına ait her hangi bir konu üzerinde kişisel görüş ve düşüncelerini, akıcı bir dille anlatan düz yazılara fıkra denir. Fıkra; gazete ya da dergilerde günlük olayların, ülke sorunlarının değerlendirildiği; sanat, spor, bilim ve kültür alanındaki düşüncelerin rahat ve samimi bir üslupla ortaya konduğu yazı türüdür. Tek başına bir yazı türü olabildiği gibi başka yazıların içinde de olabilir.

         Fıkraların başlıca özellikleri; hareketli, ilgi çekici olması, savunulan bir düşünceyi içine almasından başka bir devrin, bir insanın, belli bir zamanın ya da sınıfın özelliklerini, siyasî, sosyal vb. günlük her türlü olay ve sorunları canlandırmasıdır. Fıkra günübirliktir. Gündem değişince yazı da önemini yitirir.

            Fıkrada amaç okuyucu etkilemek, düşünmeye ve yorum yapmaya zorlamaktır.

            Fıkralar:

(1) Gazete fıkraları,

(2) Küçük hikâye niteliğindeki nükteli ve güldürü fıkraları, olmak üzere iki türlüdür.

  1. Gazete fıkraları:

            Genellikle, günlük gazetelerin belirli köşelerinde yayımlanan bu tür yazılara “köşe yazısı” da denir. Fıkralarda ortaya konan sorunlar kısa, yalın ve akıcı bir üslûpla anlatılır. Fıkrada amaç okuyucuyu etkilemek olduğu için düşünceler tekrarlanmaz.  Bu yüzden fıkralar öz ve yoğun bir anlatıma sahiptir.

            Günlük siyasi, toplumsal, ekonomik gelişmelerin yorumlandığı fıkralarda yazar; okur kitlesinin düşüncelerini yönlendirme amacındadır. Bu nedenle fıkra yazarı kendini devamlı yenilemeli, bilgi birikimini üst düzeyde tutmalıdır.

         Fıkra yazarken şu özelliklere dikkat etmek gerekir:

*Konu; ilgi çekici günlük olaylardan (aktüaliteden) seçilmelidir.

* Yazının plânı hazırlanmalıdır.

*Gerekiyorsa, başkalarına ait deyişler saptanmalıdır.

* Anlatımın açık, fakat ustalıklı olmasına dikkat edilmelidir.

*Yazı, gereksiz yere uzatılmamalı; elden geldiğince kısa tutulmalıdır.

Makale ile gazete fıkra yazıları arasındaki en önemli fark:

Makale; daha uzun yazılır, kesin bir yargı ve kanıtlamaya gider. Buna karşılık, fıkra; kısa, etkili ve dokunaklı bir sonuca varmak amacını güder.

Gazete ve dergilerin fıkra yazarları; günlük olayları, özel bir görüşle inceleyip eleştirerek ya ciddî ya da güldürücü bir dille, sohbet biçiminde okuyucularına düşüncelerini aktarırlar.

Kısa, özlü, içinde derin anlamlar taşıyan bir fıkra yazabilmek ve bunu zevkle okutabilmek için yazarın, konuyu iyi kavrayıp ilginç noktaları gösterebilmesi, gereksiz sözlere yer vermemesi, duygu ve düşüncelerini inandırıcı, etkileyici ve akıcı bir dille anlatabilmesi gerekmektedir.

Türk Edebiyatında Fıkra

Fıkra, Türk edebiyatına Tanzimat Dönemi’nde girmiştir. Bu dönemde yazılan fıkralarda hürriyet, eşitlik, adalet, kanun gibi toplumsal temalar ele alınmış; dönemine göre halkın anlayacağı bir dil kullanılmaya çalışılmıştır.

Gazete çevresinde oluşan bu yazı türünün ilk örneklerini İbrahim Şinasi, Namık Kemal ve Ahmet Mithat Efendi vermiştir. Sonraki dönemlerde onları Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Rasim, Ahmet Haşim, Refik Halit Karay, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ziya Gökalp gibi yazarlar takip etmiştir.

Cumhuriyet Dönemi’nde gazete ve dergilerin çoğalması ile fıkra türündeki yazılar daha çok görülmeye başlanmıştır. Bu dönem fıkralarında yazarlar; sade bir dil ve anlatımla güncel, siyasi, sosyal konularda düşüncelerini ifade etmişlerdir. Cumhuriyet Dönemi’nde Peyami Safa, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Falih Rıfkı Atay, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Sabri Esat Siyavuşgil, Ercüment Ekrem Talu (1888-1956), Burhan Felek (1889-1982), Haldun Taner, Attila İlhan, Ahmet Kabaklı, İlhami Soysal (1928-1992), Ergun Göze (1931-2009) gibi yazarlar fıkra türünde yazılar kaleme almışlardır.

  1. Küçük hikâye niteliğindeki nükteli ve güldürü fıkralar:

            Nasrettin Hoca, İncili Çavuş, Bekri Mustafa ve Bektaşî fıkraları bu türdendir. Tanınmış kişileri ya da hayvanları ele alıp, bir hikâye tarzında, kısa ve öz olarak, ince zekâ oyunları taşıyan nükteli bir dille, sohbet biçiminde, bir sonuca bağlanarak yazılan yazılardır, diyebiliriz.

            Fıkraların konularını, o çevrenin dikkatini çeken, iz bırakan sorunlar, olaylar, hareketler, sözler ve kişilik özellikleri oluşturur. Bu tür fıkralar, önce ağızdan ağza dolaşır; sonra bazı yazarlar tarafından çeşitli münasebetlerle yazıya geçirilir. Ayrıca bunlar, gerçeğe dayandığı için, araştırmalarda kaynak olarak da kullanılır.

Kategoriler
11. SINIF 5. ÜNİTE: SOHBET VE FIKRA

SOHBET (SÖYLEŞİ)

Yazarın güncel konularla ilgili düşüncelerini karşısında biri varmış da ona anlatıyormuş gibi samimi bir havada dile getirdiği yazılara “sohbet (söyleşi)” denir.

Söyleşi anlamındaki Arapçadan dilimize geçmiş olan sohbet kelimesi, iki anlam içerir:

1. Arkadaşlık, yârenlik;

2. Konuşma, görüşme, birlikte oturup söyleşme.

            Sohbetler, gazete ve dergi yazılarındandır. Bu tür yazılarda, samimiyet esastır. Yazar, düşüncelerini muhakkak kabul ettirmek için okuyucularını zorlamaz. O, daha çok kendi kişisel düşüncelerini ileri sürer. Söyleşilerde, küçük fıkralar ve anılar da malzeme olarak kullanılır.

Söyleşi türünün genel özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

* Kompozisyon türü olarak söyleşi; makale plânıyla, fakat bir karşılıklı konuşma havası içinde yazılan yazılardır.

* Söyleşiler, genellikle günlük sanat olaylarını konu olarak ele alır.

* Gazete ve dergi yazılarındandır.

* Yazarın, okuyucu ile bir sohbet havası içinde senli benli konuştuğu yazı türüdür.

*İç konuşmalara da yer verilir.

* Yazar, düşüncelerinin doğruluğunda ısrar edici olmaz.

* Söyleşide, daha çok yazarın kişisel düşünceleri ağırlık kazanır.

* Söyleşilerin en önemli özelliği, yazarın samimi, içten bir ifade tarzını ortaya koymasıdır.

* Mizahi fıkralardan, atasözlerinden yararlanabilir; anekdotlara ve şiirlere yer verebilir. Sohbet yazarı kendine ya da okuruna yönelttiği sorulara cevaplar vererek canlı ve akıcı bir üslup yakalayabilir

            Sohbetler makale ile karıştırılmamalıdır. Üslup yönüyle birbirlerinden ayrılırlar. Makaleler bilimsel yazılardır ve kanıtlanabilir özelliğe sahiptir. Sohbetler ise genellikle günlük konular işlenir ve senli benli, samimi bir üslup tercih edilir. Kanıtlama zorunluluğu yoktur.

            Söyleşi ile deneme de birbiriyle karıştırılmamalıdır. Sohbette yazar okurla konuşur gibidir ancak denemede yazar kendi kendine konuşur gibi bir havada yazar.

Sohbet,bir yazı türü olarak Türk edebiyatına Tanzimat Dönemi’nde gazetecilikle girmiştir. Bu dönemin genel anlayışına uygun olarak yazarlar, diğer türlerde olduğu gibi sohbette de toplumsal fayda ilkesini gözetmiş; dönemine göre sade bir dil kullanmaya çalışmışlardır. Bu dönemde Ahmet Mithat Efendi; Servet-i Fünun Dönemi’nde ise Tevfik Fikret, Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Cahit Yalçın sohbet türünde yazılar yazmıştır. Servet-i Fünun Dönemi’nde bağımsız çizgide eser veren Ahmet Rasim, sohbet türünün ilk yetkin ürünlerini vermiştir.

Cumhuriyet Dönemi’nde diğer düzyazı türlerinde olduğu gibi sohbette de yalın bir dil ve anlatım kullanılarak Anadolu insanına seslenmek amaçlanmıştır. İnsana ve yaşama dair her tür kavram ve olgu bu dönem sohbetlerinde ele alınmıştır.

Sohbet Türünün Türk Edebiyatı’ndaki Önemli Temsilcileri

Ahmet Rasim – Ramazan Sohbetleri,
Suut Kemal Yetkin – Edebiyat Söyleşileri,
Şevket Rado – Eşref Saati,
Melih Cevdet Anday – Dilimiz Üzerine Söyleşiler,
Nurullah Ataç – Karalama Defteri. 

Ahmet Kabaklı– Sohbetler
Cenap Şahabettin, Refik Halit Karay, Hasan Ali Yücel, Attila İlhan gibi yazarlarımız da bu türde eserler vermişlerdir.