Kategoriler
3. ÜNİTE: ŞİİR

MİLLİ EDEBİYAT ŞİİRİ

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNİN OLUŞUMU

            Milli Edebiyat, 1911 yılında Selanik’te çıkarılan ”Genç Kalemler” dergisi etrafında Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem’in başlattıkları ve 1923 yılına kadar süren edebiyat hareketidir.

1897’de Yunan Savaşı sırasında, “Ben bir Türküm!” diye seslenen Mehmet Emin Yurdakul 1905’te Selanik’te Çocuk Bahçesi adlı dergide hece ölçüsüyle, milli duyguları dile getiren Türkçe şiirler yayımlansa da bu çıkış ancak Meşrutiyet döneminde bilinçli bir çizgiye oturtulabilmiş ve bir akım niteliği kazanmıştır.

II. Meşrutiyet’in ilanından sonra oluşan serbestlik ortamı; sosyal, siyasî ve kültürel alanlarla ilgili pek çok konunun gündeme gelmesine olanak sağlamıştır.

İmparatorluktaki milliyetçilik hareketleri, o sırada iktidarda bulunan İttihat ve Terakki Cemiyetince desteklendiği için kısa zamanda büyük gelişme göstermiştir. Milliyetçilik, özellikle Türkçülük hareketinin önderi durumunda olan Ziya Gökalp, yazılarıyla ve İstanbul Üniversitesi’nde verdiği sosyoloji dersleriyle, milliyetçilik ve onun getirdiği milli edebiyatın gelişmesinde etkili olmuştur.

            Önce Balkan, ardından I. Dünya Savaşlarının yarattığı koşullar siyasal çözüm arayışlarıyla birleşerek edebiyatı da millileşmeye itmiştir.

Tanzimat dönemi sanatçılarının dilde sadeleşme çabaları ve yine o dönemde yapılan sözlük çalışmaları da Milli Edebiyat Akımını hazırlayan etmenler arasındadır.

Bu edebiyatı etkileyen dört akım vardır.

EDEBİYATI ETKİLEYEN DÜŞÜNCE AKIMLARI

OSMANLICILIK: Osmanlı Devleti kendi bünyesinde yaşayan, değişik din ve dilden olan halkları Osmanlı bilinciyle bir ortak noktada toplayarak birleştirmeye yönelmiş, böylelikle milliyetçilikten kaynaklanan azınlık ayaklanmalarının ve Avrupalı devletlerin iç işlerimize karışması önlenmiş olacaktır. Osmanlıcılık fikri; Tanzimat, Islahat ve I. Meşrutiyet dönemlerinde etkili olmuştur. Özellikle Jön Türkler bu akımı savunmuşlardır. Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat Efendi gibi isimler bu akımı savunanlar arasındadır.

İSLAMCILIK: Osmanlıcılık fikrine karşı II. Abdülhamit İslamcılık fikrine destek vermiştir. Devletin kurtarılmasının İslam’la gerçekleşeceğini savunan bir grup içinden bir kısım İslamcılar bütün Müslümanları birleştirerek İslam imparatorluğu kurmayı ve halife sıfatından dolayı Osmanlı padişahını imparatorluğun başına geçirmeye hedefleyen ümmetçilik fikrini ortaya atmışlardır. Ancak bu fikir I. Dünya Savaşı sırasında Arapların İngilizlerle Osmanlıya karşı olması yüzünden geçerliliğini kaybetmiştir. Bu akımı savunanlar arasında Mehmet Akif Ersoy, Sait Halim Paşa,Cevdet Paşa da vardır.

TURANCILIK: II. Meşrutiyet döneminde çıkan bu fikir bütün Türkleri bir bayrağın altında toplamaya yöneliktir. Ancak uygulanamayacağı ortaya çıkınca Ziya Gökalp tarafından bir edebi akım olarak Türkçülüğe dönüştürülmüştür. Türkçülük; Kurtuluş Savaşı döneminde etkili olmuştur. Mehmet Emin Yurdakul, Hüseyin Nihal Atsız, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Yusuf Akçura, Hamdullah Suphi akımın etkisindedirler.

BATICILIK: Osmanlı devletinin çöküş dönemine girmesini Batı bilim ve tekniğinden uzak kalma nedenlerine bağlayan bu fikir, çöküşü önlemeye yönelik olarak da batı bilim ve tekniğine yönelmeyi önermişse de köklü batıcılık yerine yüzeysellikten ileriye gidememiştir. II. Meşrutiyet döneminde kendini göstermiştir. Bu akımı Abdullah Cevdet, Tevfik Fikret, Celal Nuri gibi isimler savunmuşlardır.

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNDE ŞİİRDE ÜÇ FARKLI ANLAYIŞ VARDI.

a) SADE DİL VE HECE ÖLÇÜSÜYLE YAZILAN ŞİİR

Bu çerçevede yazılan şiirlerde genelde halkın kullandığı yalın bir Türkçe kullanılmış; aruz yerine hece ölçüsü tercih edilmiştir. Türkçülük ve milliyetçilik fikri şiirlerde geniş biçimde işlenmiş, millî coşkuyu artırıcı şiirler yazılmıştır.  Anadolu halkının yaşamı, çektiği sıkıntılar, kısaca millî ve yerli konular işlenmiştir. Bu eserler çoğunlukla estetikten yoksun öğretici şiirlerdir. Halk şiirine ilgi duyulsa da Batı’nın nazım şekilleri de kullanılmıştır. Bu şiiri birazdan, Milli Edebiyat Şiiri başlığı altında ayrıntısıyla göreceğiz.

b)     SAF ŞİİR (ÖZ ŞİİR)

            Ahmet Haşim ve Yahya Kemal, Yeni Lisancılar olarak bilenen şairlerden ayrı bir yol izler. Dönem şairlerinin tersine aruzla şiir yazarlar. Ahmet Haşim’e göre şiir, “nesre çevrilme olanağı bulunmayan nazım”dır; “şiir musiki ile söz arasında, sözden çok musikiye yakın”, ortalama bir dildir. Yahya Kemal ise “şiirin, nesirden bambaşka bir hüviyette; musikiden başka türlü bir musiki olduğu” görüşündedir. Batıda gördüğü “Parnasizm” akımından etkilenmiş ve bu anlayışla, Divan şiiri yolunda klasik şiir denemelerine girişmiştir. Yani neo-klasiktir. Sade dille ve yeni nazım biçimleriyle yazdığı şiirlerinde de yine biçim kusursuzluğuna, yapmacıksız ve sağlam bir anlatıma önem vermiştir.

c)     HALKIN YAŞAM TARZINI VE DEĞERİNİ ANLATAN MANZUMELER

            Millî Edebiyat yıllarında Mehmet Akif, daha önce Tevfik Fikret’te gördüğümüz “nazmı nesre yaklaştırma” anlayışını sürdürüp geliştirmiştir. Manzumelerinde halkın yaşama biçimini gerçekçi biçimde yansıtmıştır. Mehmet Akif, Halkın yaşamını yansıtmasına karşın, hece ölçüsünü değil, aruz veznini kullanmıştır.

            Millî Edebiyat döneminde Edebiyat-ı Cedide zevkini sürdüren sanatçılar da “sanat için sanat” anlayışıyla eser vermeye devam etmiştir. Onlar aruz ölçüsüyle, ağır bir dille, toplumsallıktan uzak, bireysel duyarlıkları yansıtan şiirler yazmışlardır.

MİLLİ EDEBİYAT ŞİİRİ

            Mehmet Emin Yurdakul’un hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerden etkilenerek birçok şair zaman içinde bu şekilde yazmaya çalışmıştır. Bu şairler hecenin yanında aruz ölçüsüne de devam etmişilerdir. Ne var ki, bunların hece vezniyle ortaya koydukları ürünler, yalnız biçim; yani dil, vezin, nazım biçimi kaygısıyla yetinilen, derinliği olmayan, yalınkat manzumelerdir.

Mehmet Emin Yurdakul’un çabalarından sonra, 1911’de Selanik’te çıkan “Genç Kalemler” dergisi bu yolda önemli bir görev üstlenmiştir. Bu dergide “Turan” adlı şiirini yayımlayan Ziya Gökalp, şiirde sade Türkçe ve hece ölçüsünü benimsetmekte Mehmet Emin Yurdakul’dan daha etkili olmuştur.

Yeni Lisan Makalesi’ndeki başlıca ilkeler aşağıdaki gibidir:

  1. Türkçede kullanılan Arapça v Farsça dil kuralları kaldırılmalıdır.
  2. Türkçeye girmiş Arapça kelimeler, Arapça dilbilgisi değerlerine göre değil, Türkçedeki kullanışlarına göre dikkate alınmalıdır.
  3. Arapça ve Farsça sözcükler Türkçedeki söylenişlerine göre yazılmalıdır.
  4. Konuşma diline girmiş Arapça ve Farsça kelimeler dilden atılmamalıdır.
  5. Bilimsel terimlerde Arapça kullanılmasında sakınca görülmemelidir.
  6. Yazı dili ile konuşma dili arasındaki farklılıklar kaldırılmalıdır.
  7. İstanbul ağzı yazı dilinde esas alınmalıdır.

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ

  1. Dil sadeleştirilmiştir. İstanbul Türkçesi, dilde birlik için esas alınmıştır.
  2. Dilden hareketle milli benliğe dönülmüş ve milli kaynaklara yönelme yaşanmıştır.
  3. Milli ölçümüz olan hece ölçüsü temele alınmıştır.
  4. Halk edebiyatı nazım şekilleri kullanılmıştır. Batılı nazım şekillerinin de kullanıldığı görülmüştür.
  5. Arapça, Farsça dil kuralları ve tamlamaları atılmıştır.
  6. Şayet, amma, lakin gibi konuşma lisanına geçmiş olanlardan başka Arapça, Farsça edatlar ve bağlaçlar kullanılmamaya çalışılmıştır. Arapça, Farsça kelimelerin Türkçeleşmiş telaffuzları kullanılmış, Türkçede tam karşılığı bulunan yabancı kelimeler kullanılmamaya çalışılmıştır. 
  7. “Sanat, toplum için.” anlayışı benimsenmiştir.
  8. Milletin dertleri, sevinçleri, milletin sorunları işlenmiştir.
  9. Bilim dilinde kullanılan Arapça ve Farsça terimlerin kullanılmasına devam edilmiştir.
  10. Öteki Türk lehçelerinden kelimler alınmıştır.

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ SANATÇILARI

  • ZİYA GÖKALP(1876–1924)

* Türk milliyetçiliğini esaslara bağlamıştır. Türkçülüğü sistematize etmiştir.
* Eserlerinde halk dilini kullanmıştır.
* Halkın dertlerini isteklerini yansıtmaya çalışmıştır.
* “Türkçülük, Türk milletini yükseltmektir.” diyerek bu ifade doğrultusunda hareket etmiştir. *Şiirlerinde Türk mitolojisi, masalları ve efsanelerinden yararlanmıştır. *İlk sosyoloğumuzdur. *Destansı şiirler, vatan şiirleri, öğretici şiirler, lirik şiirler ve çocuk şiirleri yazmıştır.

Düzyazı Eserleri: Türkçülüğün Esasları, Kızıl Elma, Türkleşmek-İslamlaşmak -Muasırlaşmak, Türk Medeniyet Tarihi, Malta Mektupları.

Şiirleri: Kızıl Elma, Yeni Hayat, Altın Işık

  • MEHMET EMİN YURDAKUL(1869–1944)

* “Milli şair” olarak bilinir.
* Toplumcu sanat anlayışıyla milliyetçi çizgide eserler vermiştir. *Hece ölçüsü kullanılmıştır. *Şiirde biçim yönünden yenilikler yapmış ve geleneksel Türk şiirinde çok kullanılan kalıplar yerine 15’li,17’li hatta 19’lu kalıplar bile oluşturmuştur. *Nazım birimi bakımından da yenilikler yapmış; dörtlüğün yanında üçer, beşer, altışar, sekizer dizelik kıtalar oluşturmuştur. *Batı edebiyatından sone biçiminde de şiirler yazmıştır. *Sade dili tercih etmiştir. *Şiirleri teknik yönden zayıf olsa da coşkunluk veren üslubu sayesinde geniş bir halk kitlesi tarafından okunmuştur. *İlk kitabı “Türkçe Şiirler” ile büyük yankı uyandırmıştır. *”Cenge Giderken” şiiri ile edebiyatımızda yeni bir çığır açmıştır.

Şiirleri: Türkçe Şiirler, Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Tan Sesleri, Ordunun Destanları, Zafer Yolunda, Turana Doğru, İsyan ve Dua, Mustafa Kemal…

  • ALİ CANİP YÖNTEM (1888-1967)

*Fecr-i Ati topluluğunda yer almış, sonrasında Milli Edebiyat topluluğuna katılmıştır.

*Türk dilinin sadeleşmesinde büyük özveriyle çalışmıştır.

*Önceleri divan ve Servet-i Fünûn tarzında şiirler yazmasına rağmen sonrasında aruz ölçüsüyle ama sade dille şiirler yazmaya başlamıştır.

*Halk şiiri nazım şekillerini kullanmamıştır. Yeni biçimlerle bazen de terzarima tarzında yazmıştır. Şiir kitabı “Geçtiğim Yol’dur.

BAĞIMSIZ ŞAİRLER

  • YAHYA KEMAL BEYATLI(1884–1958)

* Saf (öz) şiir anlayışına bağlı kalmıştır. *Modern edebiyatımızın en büyük şairlerindendir.
* Batılı tarzda şiirimize düzen vermiştir.
* Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır. “OK” şiiri hariç bütün şiirlerini aruzla yazmıştır. *Tevfik Fikret, Ahmet Haşim, ve Mehmet Âkif Ersoy ile birlikte “dört aruzcular”dan biri kabul edilir.
* “Şiir musikiden başka bir musiki”dir derdi.
* Parnasizmden etkilenmiştir. Neo-klasiktir.(Nev-Yunanilik)
* İstanbul, Osmanlı’nın ihtişamlı zamanında gezmek, tabiat, ölüm, rintlik gibi konuları işlemiştir. *”İstanbul Şairi”olarak bilinir.
* Şiirlerinin mükemmel olması için uğraş vermiştir, bu konuda oldukça titizdir.
* Edebiyatın hemen her alanında eser vermiştir; ancak asıl ününü şiirde kazanmıştır. *Şiir ile düzyazının tamamen birbirinden farklı olduğunu düşünmüş ve nazmı nesirden uzaklaştırmıştır.

Şiirleri: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgârıyla, Rubailer ve Hayyam‘ın Rubailerini Türkçe Söyleyiş.

Denemeler: Aziz İstanbul, Eğil Dağlar, Edebiyata Dair, Siyasi ve Edebi Portreler

  • MEHMET ÂKİF ERSOY (1873-1936)

*”İstiklal Marşı şairi” veya “ Milli şair”olarak bilinir. *İslamcılık düşüncesinin en güçlü şairidir. Şiirlerinde dini lirizm vardır. *Kimi şiirlerinde lirik, didaktik ve epik özellikler iç içedir. İstiklal Marşı, Çanakkale Şehitlerine şiirleri buna örnektir. *Batılılaşma ve modernleşmeden yanadır. Ancak bunu milli gelenek ve göreneklerle sentezlemek gerektiğini savunmuştur. *Halkçı bir sanat anlayışına sahiptir. Sanat için sanat düşüncesini asla benimsemez *Aruzu Türkçeye başarıyla uygular. Hatta aruzla bir dilekçe bile yazar. *Nazmı nesre yaklaştırmada oldukça başarılıdır. *Şiirlerinde güzellikten çok doğruluğa önem vermiştir. *Şiirlerinin tamamı aruzla yazılmıştır. Hece ölçüsünü hiç kullanmamıştır. *Realizmin etkisinde kalmıştır. *Divan edebiyatı nazım biçimlerini kullanmıştır. *İstiklal Marşı’nı Türklerin milli marşı görmüş ve ortak malı olarak gördüğünden onu şiirleri arasına almamıştır.

ŞİİRLERİ: Safahat (1.Safahat, 2. Süleymaniye Kürsüsünde,3. Hakkın Sesleri,4. Fatih Kürsüsünde, 5. Hatıralar, 6. Asım, 7. Gölgeler)

HECENİN BEŞ ŞAİRİ (BEŞ HECECİLER)

            Bu şariler 1917de Selanik’te “Genç Kalemler“le başlayan Milli Edebiyat akımının ilklerine bağlı olarak, halk şiirimizin özelliklerinden, yerli kaynaklarımızdan yararlanarak, şiirimizin aruzdan heceye geçişinde önemli rol oynamışlardır. Şiirlerinde Anadolu manzaralarını ve Anadolu yaşayışını coşkulu bir dille işlemişlerdir. Hece ölçüsünün genellikle 11’li ve 14’lü kalıbını kullanmışlardır. Daha sonraları, yeni biçimler arayarak oldukça uzun şiirler de yazmışlardır. Eserlerindeki dil ise konuşma dilidir. Bu şairlerimiz şunlardır:

Halit Fahri Ozansoy

Enis Behiç Koryürek

Yusuf Ziya Ortaç

Orhan Seyfi Orhon

Faruk Nafiz Çamlıbel

Kategoriler
11. SINIF 3. ÜNİTE: ŞİİR

FECR-İ ÂTİ TOPLULUĞU (1909–1912)

24 Temmuz 1908’de ilan edilen II. Meşrutiyet’ten sonra ortaya çıkan özgürlük ortamı sayesinde ülkede canlı ve hareketli bir edebiyat ortamı oluşturmuştur.

 Bu yıllarda edebiyata hevesli İstanbul gençlerinden bir grup 1909 da Fecr-i Ati adında bir topluluk kurarlar. Amaçları, Servet-i Fünûn topluluğuna benzeyen fakat onlardan daha ileri bir edebiyat topluluğu meydana getirmektir. Bunlar da Servet-i Fünûn dergisini kendi eser ve görüşlerini yazacak bir organ saymışlar, edebiyatta yapmak istediklerini de bir bildiri ile açıklamışlardır.

Bu bildiride bu topluluğun ilkeleri ve hedeflerine dair herhangi bir ifade yoktur. Edebi bir görüşün belirtilmesinden çok, genç edebiyatçıların birlikte hareket edecekleri ve topluca çalışıp yazacakları açıklanmıştır.  Fecri Ati topluluğunun daha sonraları ortaya çıkan gaye ve prensibi “Sanat, şahsi ve muhteremdir.” şeklindedir.

Topluluk üyelerinin hem yaş olarak çok genç olmaları, hem kültür, prensip ve hedef yönünden zayıf olmaları yüzünden çok çabuk dağıldılar.  Var oldukları süre boyunca önceki dönemi eleştirmek ve bazı Batı eserlerinin telifleri dışında bir şey yapamamışlardır. Kendi aralarında görüş birliği de sağlayamamışlardır. Bu yüzden Fecr-i Aticiler daha fazla dayanamayıp iki yıl sonra Balkan Savaşı içinde dağılmışlardır.

Sonuç olarak bu topluluktan edebiyat tarihimize bir kaç isim kalmıştır. Yakup Kadri, Refik Halit, Ahmet Haşim ve Fuat Köprülü. Bunlardan Ahmet Haşim dışında diğerleri Milli Edebiyat akımının önemli ölçüde etkisi altında kalarak, yazı hayatına devam etmişlerdir. Bilhassa Fuat Köprülü, daha sonraları yaptığı bilimsel araştırmalarla Milli Edebiyat hareketinin aydınlanıp yayılmasına önemli katkılarda bulunmuştur.

Fecr-i Ati Edebiyatının Özellikleri

20 Mart 1909’da Hilal Matbaası’nda toplanan Şahabettin Süleyman, Yakup Kadri, Refik Halit, Cemil Süleyman, Ahmet Haşim Köprülüzade Mehmet Fuat, Tahsin Nahit, Emin Bülent, Ali Süha, Faik Ali ve Müfit Ratib gibi gençler yeni bir hareket başlatmayı planlar. Böylece Fecr-i Ati Encümen-i Edebisi Beyannamesi, 24 Şubat 1910’da yayımlanır. Fecr-i Ati edebiyatı, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Servet-i Fünûn dergisinde yayımlanan bir bildiriyle başlar.

  • Edebiyatımızda ilk edebi bildiriyi (manifesto/ beyanname) yayımlayan topluluktur.
  • Edebiyatımızda ilk edebî topluluktur.
  • Servet-i Fünûn edebiyatına tepki olarak doğmuştur.  
  • Sanat şahsi ve muhteremdir.” (Sanat kişisel ve saygıya değerdir) görüşüne bağlıdırlar.
  • Edebiyat ciddi ve önemli bir iştir, bunun halka anlatılması lazımdır.” görüşüne sahiptirler.
  • Batıdaki benzerleri gibi dil, edebiyat ve sanatın gelişmesine, ilerlemesine hizmet etmek; gençleri bir araya getirmek; seviyeli fikir münakaşalarıyla halkı aydınlatmak; değerli ve önemli yabancı eserleri Türkçeye kazandırmak; Batıdaki benzer topluluklarla temas kurmak, böylece Türk edebiyatını Batı edebiyatına yaklaştırmak, Batı edebiyatını Türk edebiyatına tanıtmak amacındadırlar.
  • Servet-i Fünûn’a bir tepki olarak ortaya çıkmasına rağmen, şiir sahasında bu edebiyatın özelliklerini sürdürürler.
  • Şiirlerinde işledikleri başlıca temalar tabiat ve aşktır.
  • Tabiat tasvirleri gerçekten uzak ve sübjektiftir.
  • Dil bakımından Servet-i Fünûn ‘un devamıdır. Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalarla dolu, günlük dilden uzak ve kapalı bir şiir dili oluşturmuşlardır.
  • Aruz veznini kullanarak serbest müstezat türünü daha da geliştirmişlerdir.
  •  Fecr-i Aticiler tiyatro ile yakından ilgilenmişlerdir.
  • Şiirde özellikle Sembolizmin etkisi söz konusudur.
  •  Belli bir sanat anlayışında, belli değer ölçüleri etrafında birleşmeyi değil, ferdi hürriyeti ve bunun sonucu olarak da çeşitliliği savundukları için kısa sürede dağılmışlardır.
  • Dağılmalarında özellikle Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp’in çıkardıkları Genç Kalemler dergisi etkilidir. Yani Milli Edebiyat hareketinin başlaması Fecr-i Ati’yi bitirir.
  • Fecr-i Ati, Edebiyat-ı Cedide ile Milli Edebiyat arasında bir köprü görevi görür.
  • Fecr-i Ati’nin en önemli temsilcisi Ahmet Haşim’dir.
  • Fecr-i Ati Beyannamesine imza atanlar: Ahmet Haşim, Ahmet Samim, Emin Bülent (Serdaroğlu), Emin Lami, Tahsin Nahit, Celal Sahir (Erozan), Doktor Cemil Süleyman, Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Refik Halit (Karay), Şahabettin Süleyman, Abdülhak Hayri, İzzet Melih (Devrim), Ali Canip (Yöntem), Ali Süha (Delibaşı), Faik Ali (Ozansoy), Fazıl Ahmet (Aykaç), Mehmet Behçet (Yazar), Mehmet Rüştü, Mehmet Fuat (Köprülü), Müfit Ratib, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), İbrahim Alaattin.
  • Milli Edebiyat’ın başlamasıyla Hamdullah Suphi, Ali Canib ve Celal Sahir’in bu harekete katılmalarıyla topluluk 1912’de dağılmıştır. Yalnızca Ahmet Haşim Fecr-i Ati edebiyatının temel ilkelerine bağlı kalmış ve Milli edebiyat hareketine katılmamıştır.

FECR-İ ÂTİ ŞİİRİ

  • Sanat, sanat içindir görüşü vardır.
  • Fecr-i Âti şiirinin başlıca temaları da, Servet-i Fünûn şiirinde olduğu gibi, aşk ve tabiattır.
  • Duygusal ve romantik şiirler yazılmıştır.
  • Doğa betimlemeleri gerçekten uzak ve özneldir.
  • Dilde Servet-i Fünuncuların metotları takip edilerek, şiir diline Arapça ve Farsçadan yeni kelimeler getirilmiş, konuşma dilinden uzaklaşmaya devam edilmiştir.
  •  Vezin, yine aruzdur.
  • “Kulak için uyak” anlayışı esastır.
  • Fransız edebiyatı örnek alınmıştır.
  • Sembolizm, parnasizm ve empresyonizm akımları etkilidir.
  •  Serbest müstezat daha da geliştirilmiş, serbest şiire yaklaşılmış ve sone, terzarima gibi türler de sıklıkla kullanılmıştır.
  • Tek ayrılık ise, Fransız sembolistlerini Fecr-i Âti’ nin daha yakından tanımaya çalışması ve bunun kısmen gerçekleştirilmesidir.
  • Fecr-i Âtî’ nin ön planda gelen şairi Ahmet Hâşim’ dir.

AHMET HAŞİM (1884–1933)

*Topluluğun en önemli şairidir.

*Topluluk dağıldıktan sonra sanat hayatını bağımsız olarak sürdürmüştür. Saf(öz) şiir anlayışıyla şiirler yazmıştır.

*”Sanat için sanat” anlayışıyla yazmış, sembolizmin en büyük temsilcisidir.  Şiirlerinde empresyonist izler de görülür.

*Şiirleri imge ve iç ahenk bakımından oldukça zengindir.

*”Piyale” adlı şiir kitabının önsözünde şiir hakkındaki düşüncelerini “Şiir Hakkında Mülahazalar” başlığı altında toplamıştır. Şiir hakkındaki görüşleri:

-Şiir duyulmak, hissedilmek için yazılmıştır.

-Şiirde musiki anlamdan önce gelmelidir. Şiirde anlam aranmaz.

-“Şiirde anlam aramak bülbülü eti için kesmektir.” ona göre.

-Şiirin dili musiki ile söz arasındadır, sözden ziyade musikiye yakındır.

*Şiirlerinde dış dünyayı kendi iç dünyasıyla birleştirir ve iç dünyasında, ruhunda aldığı şekillerle yansıtır.

*Şiirin kaynağı Haşim’e göre bilinçaltıdır.

*Şiirlerinde tabiat ile ilgili kavramlar, akşam, gurup, şafak, mehtap, gece, çöller gibi kavramları bolca kullanır. Bu nedenle “akşam şairi” olarak bilinir.

* Haşim’in şiirlerinde hâkim olan temalar, “çocukluk anıları, aşk ve tabiat”tır.

 *Şiddetli bir “içe kapanış” yaşamıştır, bundan dolayı şiirlerinde “realiteden kaçış” vardır.   

*Yaşanılan hayattan uzak ve tamamıyla hayalî bir âleme sığınma isteği, birçok manzumelerinde yer alır. Özellikle “O Belde” şiiri gerçekten kaçışın en iyi örneğidir.

*Hece veznini köylü vezni olarak nitelendirir. Bütün şiirlerini aruzla yazmıştır.

*Dili süslü ve sanatlıdır. Serbest müstezadı bolca kullanır.

* Düz yazılarında açık anlaşılır, yalın bir anlatımı benimsemiş fıkra ve denemeler yazmıştır.

Şiirleri: Göl Saatleri, Piyale

Nesirleri: Gurabahane-i Laklakan, Bize Göre

Kategoriler
11. SINIF 3. ÜNİTE: ŞİİR

MENSUR ŞİİR

Mensur şiir 19. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmıştır. Fransız edebiyatı şairlerinden C. Baudlaire ve S. Mallerme’in mensur şiirleri vardır.

Fransız edebiyatından yapılan mensur şiir çevirileri, bu türün Türk edebiyatında doğup gelişmesinde etkili olmuştur.  Özellikle Servet-i Fünun ve 2. Meşrutiyet yıllarında ilgiyle karşılanmıştır.

Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit’in mensur şiir denemeleri olmuştur.

Mensur şiirin isim babası ve türün Türk edebiyatındaki ilk temsilcisi Halit Ziya Uşaklıgil’dir. Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayımlanan Aşkımın Mezarı adlı yazısı mensur şiirdir. 1891’de “Mensur Şiirler” ve “Mezardan Sesler” başlığıyla mensur şiirlerini yayımlamıştır.

Halit Ziya’yı Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Celal Sahir, Faik Ali gibi isimler izler.

“Siyah İnciler” adlı kitapta Mehmet Rauf’un mensur şiirleri vardır. Bu eser oldukça başarılıdır. Daha sonraki dönemde Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun, mensur şiir türünde Okun Ucundan ve Erenlerin Bağından adlı eserleri vardır.

Cumhuriyet döneminde ise bu tür, etkinliğini kaybetmiştir.

Peki, mensur şiir nedir?

“Mensur şiir” düz yazı ile şiirsel, şairane söyleyişin amaçlandığı bir düz yazı türüdür. “Mensure” olarak da bilinir.

Mensur şiirler başlıkları olan, bağımsız, kısa ve yoğun yazılardır. Edebi sanatlardan geniş ölçüde yararlanılır.

Mensur şiirlerde iç ahenk vardır. Aliterasyon ve asonanslara çokça yer verilir. Tasvir ve çözümlemelere önem verildiği için uzun cümleler tercih edilir. Ünlemlere ve seslenişlere yer verilir.

Mensur şiirde şairane konular, şairane bir üslupla işlenir.

ŞİİR VE MENSUR ŞİİRİN KARŞILAŞTIRILMASI

Her iki türde de ahenk önemlidir. Kelimeler özenle seçilir ve dizilir.

Her iki türde de şairane, duygusal konular işlenir; temalar benzerdir.

Dil ve üslup yönünden benzerlik vardır; dilin doğru ve güzel kullanımı iki türde de önemlidir.

Edebi sanatlar her iki türde de kullanılabilir.

 Şiirde kafiye vardır, mensur şiirde de iç kafiyeler olabilir.

Mensur şiirde vezin (ölçü), kafiye, dize (mısra) yoktur.

Şiirde dörtlük, beyit, bent gibi nazım birimleri vardır; mensur şiirde böyle birimler yoktur.