Kategoriler
10. SINIF 3. ÜNİTE: ŞİİR 3.ÜNİTE: ŞİİR DİVAN ŞİİRİ Halk Şiiri TÜRK HALK ŞİİRİ

TÜRK ŞİİRİNDE NAZIM ŞEKİLLERİ VE TÜRLERİ

        

  1. HALK ŞİİRİ GELENEĞİ NAZIM BİÇİMLERİ VE TÜRLERİ

1. A. ANONİM HALK EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ VE TÜRLERİ

1. A. a. MANİ: 

Mâni halk şirinde en küçük nazım biçimidir. Yedi heceli dört dizeden oluşur. Genellikle, birinci, ikinci ve dördüncü dizeler uyaklı, üçüncü dize serbesttir. Yani “aaba” şeklindedir. Manilerde ilk iki dizeye “doldurma dize” denir. Bu dizeler uyak ve konu açısından hazırlık dizeleridir. Anlam bütünlüğü daha çok son iki dizede toplanır. Manilerde genellikle doğa, aşk, özlem vb. konular dile getirilir.

       Bahçenizde dut var mı—-a

Havada bulut var mı—–a

       Ben yârimi kaybettim—-b

       Bulmaya umut var mı—a

            Maninin çeşitleri vardır. Dizelerinin tümü yedi heceden oluşan manilere düz mani; birinci dizesinin hece sayısı yedi heceden az olan manilere kesik mani; cinaslı kafiyeyle uyaklanan manilere cinaslı mani; dört dizeli manilere aynı uyakta başka dizeler eklenerek oluşturulan manilere artık mani veya yedekli mani de denir.

        Düz mani:                                          :         

            Le beni eyle beni——-a             

   Elekten ele beni——–a

       Alacaksan al artık—–b             

Düşürme dile beni—–a

Kesik mani -Cinaslı mani

Böyle bağlar       

       Yar başın böyle bağlar

Gül açmaz bülbül ötmez

       Yıkılsın böyle bağlar

       Artık (yedekli) mani:

            Ağlarım çağlar gibi————a

       Derdim var dağlar gibi——-a

      Ciğerden yaralıyım————b

       Gülerim sağlar gibi———–a

        Her gelen bir gül ister——–c

             Sahipsiz bağlar gibi———-a

            1. A. b.TÜRKÜ:

Türlü ezgilerle söylenen, bir anonim halk şiiri nazım biçimidir. Söyleyeni belli türküler de vardır. Türkü kıtaları, iki bölümden oluşur. Birinci bölüm, türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bölümdür. İkinci bölüm ise her kıtanın sonunda yinelenen nakarattır. Bu bölüme bağlama veya kavuştak denir. Türküler, hece ölçüsünün her kalıbıyla söylenir. Genellikle yedili, sekizli ve on birli hece kalıpları kullanılmıştır. Türkülerin konuları çok çeşitlidir.

       Çarşamba’yı sel aldı

       Bir yâr sevdim el aldı

       Keşke sevmez olaydım

       Elim koynumda kaldı

             Ah ne imiş ne imiş

             Kaderim böyle imiş

             Gizli sevda çekmesi

             Ateşten gömlek imiş

       Çarşamba yollarında

       Kelepçe kollarımda

       Allah canımı alsın

       O yârin kollarında

             Ah ne imiş ne imiş

             Kaderim böyle imiş

             Gizli sevda çekmesi

             Ateşten gömlek imiş

            ……

            1. A. c. NİNNİ:

Annenin çocuğunu, kucağında salıncakta ya da beşikte uyutmak için kendine özgü bir besteyle söylediği basit sözlü türkülerdir. Ninnilerde anne, çocuğuna ilişkin isteklerini, iyi dileklerini, kendi, sevinç ve üzüntülerini yanık bir hava içinde anlatır.

       Dandini dandini dastana

       Danalar girmiş bostana

       Kov bostancı danayı

       Yemesin lahanayı 

       Lahanayı yemez kökünü yer

       Benim oğlum lokum şekeri yer

       Uyusun da büyüsün ninni

       Tıpış tıpış yürüsün ninni

1. B. ÂŞIK EDEBYATI NAZIM BİÇİMLERİ VE TÜRLERİ

      1.B.a. KOŞMA:

Halk edebiyatı nazım biçimleri içinde en çok sevilen ve kullanılan koşmadır. Hece ölçüsünün6+5 ya da 4+4+3 duraklı kalıbıyla yazılır. Bu kalıpların karışık olarak kullanıldığı koşmalar da vardır. Dörtlüklerden oluşur. Dörtlük sayısı üç ile beş arasında değişir. Uyak düzeni birinci dörtlüğün dışında bütün dörtlüklerde aynıdır. Uyak düzeni genellikle şöyle: baba- cccb – dddb…İlk dörtlüğün uyak düzeni xaxa  ya da bbba biçiminde de olabilir. Şair koşmanın son dörtlüğünde mahlasını söyler.  Koşma konularına göre dört gruba ayrılır:

  1. Güzelleme: Doğa güzelliklerini anlatmak ya da kadın, at gibi sevilen varlıkları övmek için yazılan lirik şiirlerdir.

Yüce dağ başında duran güzeler—-x

Ne parlaşırsınız kar gibi gibi——–a

Sizin sevdanıza düştüm düşeli——-x

Yanıyor yüreğim kor gibi gibi ——a

Ak eline al kınalar yakarsın ——- b

Mor beliği kuluncuna dökersin—-b

Kaş altında melil melil bakarsın–b

Azıcık da gönlün var gibi gibi—–a

Her gelip geçeni âşık sanırsın————b

Aşık olsan ateşime ateşime yanarsın —-b

Her ne dersem yüzün öte dönersin——-b

Bir başka sevdiğin var gibi gibi—————a   Karacaoğlan

  1. Taşlama: Bir kimseyi yermek ya da toplumun bozuk yönlerini eleştirmek amacıyla yazılan şiirlerdir.

Eşeği saldım çayıra

Otlaya karnın doyura

Gördüğü düşü hayıra     

Yoranın da arvadını 

Iskatına oturanın

Dağdan tahta indirenin         

Hizmetini bitirenin

İmamın da arvadını

Münkir münafıkın soyu   

  Yıktı harap etti köyü

Mezarına bir tas suyu   

Dökenin de arvadını

Müfsidin bir de gammazın

          Malı vardır da yemezin         

          İkisin meyyit namazın

          Kılanın da avradını

Derince kazın kuyusun

İnim inim inilesin

Kefen dikmeye iğnesin

Verenin de arvadını

Kazak Abdal söz söyledi

          Cümle halkı dahl eyledi

          Sorarlarsa kim söyledi

          Soranın da arvadını    (Kazak Abdal)

  1. Koçaklama: Coşkun ve yiğitçe bir üslupla savaş ve dövüşleri anlatan şiirlerdir. Halk şiirinde en güzel koçaklamalar Köroğlu’na aittir.

       Benden selam olsun Bolu Beyi’ne

       Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır

       Ok gıcırtısından kalkan sesinden

       Dağla sada verip seslenmelidir

             Düşman geldi tabur tabur dizildi

             Alnımıza kara yazı yazıldı

             Tüfek icad oldu mertlik bozuldu

             Eğri kılıç kında paslanmalıdır.

  1. Ağıt: Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan acıları anlatmak amacıyla söylenen şiirlerdir. Üzüntüyle birlikte ölenin iyilikleri de anlatılır. Özel bir ezgiyle söylenir

         Civan da canına böyle kıyar mı

       Hasta başın taş yastığa koyar mı

       Ergen kıza beyaz bezler uyar mı

       Al giy allı balam şalların hani

       …

       1.B.b. SEMAÎ :

Konuları, genellikle aşk ve doğadır. Özel bir ezgiyle söylenir. Uyak düzeni ve dörtlük sayısı koşmaya benzer. Bunlarda sekizli hece ölçüsü görülür. Dörtlük sayısı üç ilâ beş arasında değişir. Divan edebiyatında aruz ölçüsüyle yazılan semai ile karıştırılmamalıdır.

        İncecikten bir kar yağar

       Tozar Elif Elif diye

       Deli gönül abdal olmuş

       Gezer Elif Elif diye

             Elif’in uğru nakışlı

             Yavru balaban nakışlı

             Yayla çiçeği kokuşlu

             Kokar Elif Elif diye  (Karacaoğlan)

            1. B.c. VARSAĞI:

 Biçimce semailere benzer. Konuları değişiktir. Yiğitlik, meydan okuyuş gibi konularda çokça söylenir. Bunlarda “hey!”, “bre!” gibi seslenişler görülür. Semailerden farklı bir ezgiyle söylenirler.

       Behey ela gözlü dilber

       Vaktin geçer demedim mi

       Harami olmuş gözlerin

       Beller keser demedim mi

             Bak şu kaşa bak şu göze

             Ciğer kebap oldu köze

             Yakasız gömlekler bize

             Felek biçer demedim mi  (Karacaoğlan)

                 …

  1. C. TEKKE EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ VE TÜRLERİ

1.C.a. İLAHÎ:

Dinî-tasavvufî edebiyat da dediğimiz tekke edebiyatında, tanrıyı övmek ve ona yalvarmak için söylenen, tanrı  aşkının dile getirildiği, belli bir tarikata ait olmayan nazım biçimi ve türüdür. Özel bir ezgiyle söylenir. Değişik tarikatlara göre “nefes”, “deme” gibi adlar alır. Edebiyatımızda Yunus Emre, ilahileriyle tanınır.

   Aşkın aldı benden beni

   Bana seni gerek seni

   Ben yanarım dünü günü

   Bana seni gerek seni

          Ne varlığa sevinirim

          Ne yokluğa yerinirim

          Aşkın ile avunurum

          Bana seni gerek seni   (Yunus Emre)

          …

          1.C.b. NEFES:

Bektaşi şairlerinin yazdıkları dinî-tasavvufî şiirlere denir. Genellikle vahdet-i vücut anlayışı kuramı anlatılır. Bunun yanı sıra Hz. Muhammed ve Hz. Ali için övgüler de söylenir. Nefeslerde, kalenderâne ve alaycı bir üslup dikkati çeker.

    Güzel âşık cevrimizi

Çekemezsin demedim mi

Bu bir rıza lokmasıdır

Yiyemezsin demedim mi

   Pir Sultan Abdal şahımız

   Hakk’a ulaşır yolumuz

   On iki imam katarımız

   Uyamazsın demedim mi (Pir Sultan Abdal)

  1. C.c. NUTUK:

Tekke edebiyatında, tarikata yeni giren müritleri bilgilendirmek için söylenen şiir türüdür.

Evvel tevhid sürer mürşid dilinden

Erişir canına fazlı Huda’nın

Kurtulursun emarenin elinden

Erişir canına fazlı Huda’nın

     İkincide verir lafzatu’llahı

     Anda keşfederler sıfatu’llahı

     Hesanet yeter der eder günahı

     Erişir canına fazlı Huda’nın

  1. C. d. DEVRİYE:  

Tekke edebiyatında, evrenin ve insanın tanrıdan çıkıp yeniden tanrıya dönmesi felsefesine göre yazılan tasavvuf şiirleridir.

      2.   DİVAN EDEBİYATI GELENEĞİ NAZIM ŞEKİLLERİ VE NAZIM TÜRLERİ

  • NAZIM ŞEKİLLERİ

   2. a) GAZEL:  

Edebiyatımıza Arap edebiyatından girmiş şiir biçimidir. En az beş, en çok on be beyitten oluşur. Aruz ölçüsünün bütün çeşitleriyle yazılır. Uyak düzeni aa/ ba/ca /da… şeklindedir. İlk beytine matla (doğuş yeri), son beytine makta (kesme yeri), en güzel beytine beyt’ül gazel, şairin mahlasını söylediği beyte taç beyit denir. Kimi gazeller, beyitleri tam ortasından bölünüp, dörtlük biçimine getirilebilir. Bu tür gazellere “musammat gazel” adı verilir.

      Gazellerde genellikle beyitler arasında konu birliği yoktur. Beyitleri arasında konu birliği olan gazellere yek-ahenk; beyitlerinin her biri birbirinden güzel olan gazellere yek-avaz gazel adı verilir.

      Gazelde konu genellikle aşk, şarap ve kadın güzelliğidir. Didaktik (öğretici) gazeller de vardır.

   Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım—a

  Kurbanın olam var mı benim bunda günahım—a

  Âşıklığıma şâhid-i âdil mi değildir—————–b

     Evza-ı hazinemle garibane nigâhım—————a

  Memnun-ı vefa eyle gel keremimle————–c

  Yansın hased âteşlerine baht-ı siyâhım——–a

     Ey seng-dil etmez mi senin kalbine tesir——d

     Hârâları hâkister eden âteş-i âhım————–a

  Bir bağrı yanık âşık-ı mihnetzededir gel——e

  Ağlatma Nahifî kulunu cevr ile şâhım——–a       

                                  (NAHİFÎ)

2. b. KASİDE:

Edebiyatımıza Arap edebiyatından girmiştir. Daha çok, varlıklı veya makam sahibi bir kişiyi överek bahşiş almak amacıyla yazılır. Uyaklanışı gazel gibidir (aa-ba-ca-da…). Genelde 33-99 beyit arasında değişen, belli bölümleri olan bir şiir biçimidir. Tam bir kaside altı bölümden oluşur.

  • Nesip ya da Teşbib Bölümü: Betimleme(tasvir) bölümüdür. Giriş niteliği taşıyan bu bölümde doğa, mevsimler, önemli bir ay, olay, yer vb. betimlenir. Kasideler çoğu kez bu bölüme göre adlandırılırlar (İstanbul Kasidesi, Su Kasidesi).
  • Girizgâh: Genellikle tek beyittir. Asıl amaca geçişi sağlar.
  • Methiye: Kasidenin en uzun bölümüdür. Burada bir devlet büyüğü (padişah, vezir) övülür.
  • Tegazzül: Kasidenin arasına girmiş, onunla aynı ölçü ve uyakta olan bir gazeldir. Şair böylece ustalığını gösterir.
  • Fahriye: Şairin kendini övdüğü bölüm olup kısadır.
  • Dua: Bu bölümde şair, övdüğü kişi ve bu kişinin yakınları için dua eder.

Gazelde olduğu gibi, kasidenin de ilk beytine matla,son beytine makta, şairin adının geçtiği beyte taç beyit  denir. Şairin adı, ya son ya da sondan bir önceki beyitte geçer. Kasidenin en güzel beytine beyt’ül-kasid adı verilir. Kasideler konularına göre tevhid, münacat, methiye gibi adlar alır.

    2.c. MESNEVİ: 

Edebiyatımıza İran edebiyatından girmiştir. Gazel ve kasidenin ayrılan en belirgin yönü, aruzun kısa kalıplarıyla yazılması ve her beytinin kendi arasında uyaklı olmasıdır (aa-bb-cc-dd-ee…).  Bu nedenle uzun aşk hikayeleri ve dini hikayeler mesnevi biçiminde yazılmıştır. (Fuzuli- Leyla vü Mecnun, Süleyman Çelebi- Mevlid). Ayrıca beş mesnevinin bir araya getirilmesiyle oluşturulan kitaba “hamse”denir.

    2. d. KIT’A:

Tek konuyu işleyen iki beyitli nazım biçimidir. Uyak örgüsü genellikle xaxa şeklindedir. Yani sadece iki ve dördüncü mısraları birbiriyle uyaklıdır. Aruzun her kalıbı kullanılabilir. Beyitler arasında konu birliği vardır.

       Ey felek maksadın ülfet mi adavet mi nedir

       Yoksa ol mâh ile uşşaka felaket mi nedir

             Ermeden vuslata hicrana eriştik amma

            Anlasam bari bidayet mi nihayet mi nedir                                 (Şeyh Galip)

   2. e. MÜSTEZAD:  

Gazelin dizelerinin yarımşar dizelerle arttırılmış biçimidir. Eklenen kısa dizelere “ziyade” adı verilir. Uzun dizeler ile kısa dizeler kendi aralarında gazel gibi uyaklanır.

            Bülbül yetişir bağrımı hûn etti figanım

                           Zapt eyle dehanın

       Hançer gibi deldi ciğerim tîğ-ı zebanın

                           Tesir-i lisânın     

(İzzet Molla)

                 …

  2. f. RUBAİ:

İran edebiyatından alınmıştır. Dört dizelik bağımsız bir nazım biçimidir. Kendine özgü aruz ölçüsü kalıpları vardır. Uyak örgüsü aaba biçimindedir. Bu nazım biçimiyle genellikle tasavvuf ve felsefe konuları işlenir. Ömer Hayyam’ın rubaileri ünlüdür:

                        Geçmiş günü beyhude yere yâd etme

             Bir gelmemiş an için de feryad etme

             Geçmiş, gelecek masal bütün bunlar hep

             Eğlenmene bak, ömrünü berbad etme

 2.g. MURABBA:

Her bendi dört dizeden oluşan dört bentlik bir nazım biçimidir. Uyak düzeni aaaa/ bbba/ ccca/ biçimindedir. Dördüncü dizeler tekrarlanabilir. Üç, beş, altı, yedi dörtlükle oluşturulan murabbalara da rastlanır. Bu nazım biçimiyle genellikle tasavvuf konuları işlenir.

Perişan-halin oldum sormadın hal-i perişanım———-a

Gamından derde düştüm kılmadın tedbir-i dermanım—-a

Ne dersin rüzgârım böyle mi geçsin güzel hanım ———–a

Gözüm canım efendim sevdiğim devletlü sultanım———a

Esir-i dam-ı aşkın olalı senden vefa görmen ——-b

Seni her kanda görsem ehl-i derde aşina görmen–b

Vefa vü aşinalık resmini senden reva görmen——b   

Gözüm canım efendim sevdiğim devletlü sultanım –a              

(FUZULİ)

   2. h. TUYUĞ:   

Türkçe bir sözcüktür. Halk edebiyatındaki maninin divan edebiyatındaki karşılığı sayılabilir. Uyak örgüsü aaba biçimindedir. Kadı Burhaneddin’in tuyuğları ünlüdür. Tuyuğda belli bir düşünce veya görüş, özlü biçimde söylenir.

Dilberin işi itab u naz olur

             Çeşmi cadu gamzesi gammaz olur

             Ey gönül sabr et tahammül kıl ana

             Yare erişmek işi az az olur     

(Kadı Burhaneddin)

   2. ı. ŞARKI:

Türk edebiyatından çıkmış bir nazım şeklidir. Bestelenmek için yazılır. En az iki en çok beş dörtlükten oluşur. Şarkı biçimini divan edebiyatına kazandıran Nedim’dir.  

      Kalbim yine üzgün seni andım da derinden

   Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden

   Üzgün ve kırılmış gibi en ince yerinden

   Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden

 Senden boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş

Gördüm ki yazın bastığımız otları solmuş

  Son demde bu mevsim gibi benzim de kül olmuş

  Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden!   

                    (Yahya Kemal Beyatlı)

  2. j. TERKİB-İ BENT: 

Beş ile on arasında değişen bentlerden kurulur. Her bent beş ile on arasında değişebilen beyitlerden oluşur. Bentler, “hane” ve “vasıta” beyitlerinden meydana gelir. Vasıta beytinde dizeler, kendi aralarında uyaklıdır. Bu biçime felsefi, tasavvufi düşüncelerin anlatımında başvurulur. Bu biçimle en çok mersiye yazılmıştır. Ziya Paşa’nın Terkib-i Bend’i en ünlülerindendir.

   2.k. TERCİ-İ BENT:

Terkib- i bentten ayrılan en önemli yanı bentlerin sonundaki vasıta beytinin hiç değiştirilmeden yinelenmesidir. Bu durum konu bütünlüğünü gerektireceğinden, terci-i bentle yazmak daha zordur. Bu biçim daha çok dini konuların anlatımında kullanılmıştır.

  • NAZIM TÜRLERİ

1. TEVHİD: Tanrının büyüklüğünden, birliğinden,gücünün sonsuzluğundan söz eden şiir türüdür. Genellikle kaside nazım şekliyle yazılır. Bu türün en tanınmış şairi “Nabi”dir. Bu tür şiirler, konusu kutsal olduğundan divanların en başında yer alır.

2. MÜNACAAT: Tanrıya yalvarmak amacıyla yazılan şiir türüdür. Bu tür de genlikle kaside biçiminde yazılır.

3. NAAT (NA’T): Peygamberi övmek, onun mucizelerini anlatmak için yazılan şiirlerdir. Divan şiirinde, Fuzuli’nin yazmış olduğu “Su Kasidesi” bu türün en tanınmış örneğidir.

  1. MERSİYE: Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan üzüntüyü ve acıyı anlatmak için yazılan şiirlere denir. Bu nazım türünde, ayrıca ölen kişinin kahramanlıkları ve topluma karşı göstermiş olduğu yararlılıkları dile getirilir. Genellikle terkib-i bent biçiminde yazılan bu türün en tanınmış örneklerini Bakî ve Fuzulî vermişlerdir.
  1. METHİYE: Bir kimseyi övmek için yazılan şiirlerdir. Bu tür de genellikle kaside şekliyle yazılır.
  1. HİCVİYE: Bir kimseyi yermek amacıyla yazılan şiirlerdir. Divan edebiyatında bu türün ustası olarak Nef’i gösterilir.
Kategoriler
10. SINIF 3. ÜNİTE: ŞİİR TÜRK HALK ŞİİRİ

ANONİM HALK EDEBİYATI

  1. Anonim halk edebiyatı; meydana getireni ve söyleyeni belli olmayan, halkın ortak malı olan edebî ürünlerin oluşturduğu bir edebiyattır.
  2. Bu ürünler başta, tek bir kişinin malı iken zamanla topluma mal olup anonim bir özellik kazanır.
  3. Anonim halk edebiyatı ürünlerinin en belirgin özelliği ürünlerin sözlü olmasıdır.
  1. Bu özelliği nedeniyle ürünler dilden dile aktarılırken birtakım değişikliklere uğrar ve yayıldığı bölgenin dil özelliklerini alır.
  2. Dil, halkın kullandığı sade, açık, duru ve konuşma dilidir.
  3. Mecazlara ve söz sanatlarına fazla yer verilmez.
  4. Somut benzetmeler tercih edilir.
  5. Anonim halk edebiyatı, taşıdığı özellikler yönüyle İslamiyet’in Kabulünden Önceki Türk Edebiyatı’nın, İslam kültüründeki yansıması olarak kabul edilebilir.
  6. Anonim halk edebiyatı çerçevesinde verilen ürünler; Anadolu insanının hayat felsefesini, yaşantısını, bireysel duygulanmalarını vb. dile getirmesi yönüyle önemli birer kaynaktır.
  7. Aşk, ölüm, hasret, doğa ve insan sevgisi, gurbet, kahramanlık gibi halkın yaşantısıyla ilgili konular işlenir.
  8.  Manzum ürünlerde hece ölçüsü ve dörtlük nazım birimi esastır.
  9. Çoğunlukla yarım uyak, cinaslı uyak ve redif kullanılmıştır.
  1. Anonim halk edebiyatı kapsamına giren ürünlerin bir kısmı nazım (mâni, türkü, ninni), bir kısmı nesir (masal, efsane vb.), bir kısmı da nazım-nesir (halk hikâyeleri) karışık şekilde karşımıza çıkmaktadır.
  2. Şiirlerin başlığı yoktur,  şiirler nazım şekilleri ile adlandırılır.
  3. Bu ürünler, halk arasında yayılmış; yabancı etkilerden uzak kalmıştır. Sözlü geleneğin bir ürünü olan mânilerde yalın bir dil kullanılmıştır.
Kategoriler
10. SINIF 3. ÜNİTE: ŞİİR TÜRK HALK ŞİİRİ

ÂŞIK TARZI HALK EDEBİYATI

  1. Âşık edebiyatı, halk edebiyatının bir kolu olup Türklerin, İslam medeniyetinin etkisine girmesinden sonra âşık adı verilen saz şairlerince oluşturulmuştur.
  1. İslamiyet’ten önceki “ozan”ın, “âşık” adını alması, sözlü edebiyatımızın devamlılığının göstergesidir.
  1. Tam anlamıyla XVI. yüzyılda şekillendiği söylenebilir.
  1. Âşık tarzı halk şiiri sanatçılarının geneli iyi bir eğitimden geçmemiş, köylerde kahvehanelerde, bayramlarda, düğünlerde ve derneklerde ustalıklarını sergileyen, halkla iç içe yaşayan kişilerdir.
  1. Âşıklık geleneğinde usta-çırak ilişkisi önemlidir. Usta âşık, saza ve söze yeteneği olan birini çırak edinir ve ona adım adım âşıklığı öğretir.
  1. Kişinin “âşık” olabilmesi için saz çalması da gereklidir. Geleneğe göre kişinin âşık olduğunun en önemli göstergesi bade içme veya rüya görmedir. Bu durumla âşıklıkta çok sık karşılaşılır. Âşıkların bazıları, rüyalarında Hızır aleyhisselamı görüp uyanınca saz çalıp şiir söylemeye başlamışlardır. Bazıları da yine rüyalarında pir elinden bade içerler, pirin gösterdiği sevgilinin yüzüne âşık olurlar ve böylece âşıklık makamına ulaşırlar.
  1. Mahlas edinme âşıklıktaki ikinci adımdır.  Âşıklık yolunda ilerleyen kişinin kendini yansıtan bir mahlas seçmesi, geleneğin belirlediği bir durumdur. Halk edebiyatında şairin mahlasına “tapşırma” adı verilir.
Halk Edebiyatının Önemli Sanatçıları | Edebiyat ve Dil
  1. Çoğunlukla doğaçlama (hazırlık olmaksızın irticalen yani içe doğduğu gibi) söylenen bu şiirlere Türk halk müziğinin en önemli enstrümanı olan ve “cura, çöğür, bozuk, divan sazı, meydan sazı” adlarıyla da anılan “bağlama” eşlik eder.
  1. Âşık tarzı halk edebiyatında şairlerin şiirlerinin toplandığı esere “cönk” adı verilir.
  1. Bu gelenekte şiirlerin özel bir başlığı yoktur.
  1. Âşıklar köylerde (meydan şairleri), şehirlerde veya asker ocaklarında yetişmişlerdir. Asker ocaklarında veya şehirlerde yetişen âşıklar (kalem şuarası / kalem şairleri) medreselerde okuduklarından dolayı Divan edebiyatından etkilenmişlerdir.
  1. Şiirlerde genellikle dörtlük nazım birimini ve hece ölçüsü kullanılmıştır. Hece ölçüsünün 7’li, 8’li ve 11’li kalıplarına ağırlık verilmiştir. Bunun yanı sıra özellikle XVI. yüzyıldan sonra divan edebiyatı nazım biçimlerini ve aruz ölçüsünü kullanan âşıklar da vardır.
  1. Dil sade, halkın kullandığı günlük konuşma dilidir.
  1. Şiirlerde genellikle yarım ve cinaslı uyak kullanılmıştır.
  1. Göz kafiyesi anlayışı yerine, kulak kafiyesine ağırlık verilmiştir. Yani kafiye için aynı sesin kullanılmasına gerek yoktur. Buna göre p/b, ç/ş, t/d, l/ n gibi seslerle de kafiye yapılmıştır.
  1. Aşk, tabiat, gurbet, ayrılık, ölüm, özlem, kıskançlık, yiğitlik, toplum sorunları, insan davranışları, bunlarla ilgili eleştiriler konu olarak işlenmiştir.
  1.  Âşık edebiyatı dini etki taşımadan oluşmuş, din dışı bir edebiyattır.
  1. Divan edebiyatında görülen kalıplaşmış benzetmeler, yani mazmunlar, halk edebiyatında da vardır. Sevgili anlatılırken inci diş, elma yanak, badem göz, kiraz dudak, keman kaş, sırma saç, selvi boy, gibi benzetmeler kullanılmıştır.
  1. Âşık edebiyatı hayali olaylardan çok, gerçekçiliğin ön plana çıktığı bir edebiyattır. Yani divan edebiyatındaki gibi idealize edilmiş sevgili, idealize edilmiş bir tabiat yoktur. Sevgili de doğa da gerçektir ve olduğu gibidir.
  1. Âşık edebiyatı, varlığını, zenginleşerek günümüze kadar devam ettirmiş, günümüzde ise bu terim yerine daha genel bir ifadeyle halk edebiyatı terimi kullanılmaya başlanmıştır.
  1. Koşma, semai, destan, varsağı gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.
  1. Âşıklar düz konuşma biçiminde söyleme ile şiir söylemeyi dilden söylemek ve telden söylemek deyimleriyle ayırırlar; bununla âşığın şiirini söylerken sözlere eşlik eden müzik aracının, sazın, âşığın şiirinden ayrılmaz bir öge olduğu anlatılmak istenir.
  1. Âşık Edebiyatı’nın yüzyıllara göre en önemli temsilcileri şunlardır:

16. yüzyıl: Köroğlu, Kul Mehmet, Âşık Garip, Âşık Kerem

17. yüzyıl: Karacaoğlan, Kayıkçı Kul Mustafa, Âşık Ömer, Kuloğlu, Ercişli Emrah, Kâtibi, Gevheri

19. yüzyıl: Dertli, Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni, Seyrani, Ruhsati, Âşık Sümmani, Tokatlı Nuri, Âşık Şenlik

20. yüzyıl: Âşık Veysel, Âşık Ali İzzet, Âşık Murat Çobanoğlu, Âşık Reyhanî, Âşık Şeref Taşlıova, Âşık Mahzuni Şerif, Âşık Feymani, Abdurrahim Karakoç

ÂŞIK TARZI HALK EDEBİYATININ BELLİ BAŞLI ŞAİRLERİ

Köroğlu
  • KÖROĞLU: 16. yy.da Bolu civarında yaşamıştır. Yeniçeri Ocağı’nda görev yapmıştır.  Âşık edebiyatının kurucusu kabul edilir. Şiirlerinde coşkun ve yiğitçe bir söyleyiş hâkimdir.Koçaklamanın en önemli temsilcisidir. Şiirlerinde sadece hece ölçüsü kullanmış, divan edebiyatından ve tasavvuftan hiç etkilenmemiştir.  Yalın ve akıcı bir dil kullanmıştır. Köroğlu Destanı bu şairimizi anlatır. “Benden selam olsun Bolu Beyi’ne” dizesiyle ünlüdür. Halk şiirinde kavganın, özgürlüğün sembolüdür.
  • KARACAOĞLAN: Karacaoğlan’ın doğum, ölüm ve yaşadığı dönem hakkında kaynaklarda kesin bilgi olmamakla birlikte onun XVII. Yüzyıl saz şairlerinden biri olduğu söylenebilir. Toroslarda Türkmen aşiretleri arasında yaşayan bir meydan şairidir. Türk saz şairi denince akla ilk gelen isimlerdendir. Karacaoğlan elinde sazı diyar diyar gezmiş, uzun süre bir yerde kalmamıştır. Bu durum şiirlerine de yansımıştır. Şiirlerinde; gezdiği yerleri, mensubu olduğu Türkmen aşiretinin yaşantısını, gelenek ve göreneklerini, aşk ve ahlak anlayışını, dil özelliklerini ayrıntısıyla görmek mümkündür. Gözleme dayalı, somut ve gerçekçi betimlemeler yapmıştır. Şiirlerinde aşkı çokça işlemiştir. Bunun yanında ayrılık, gurbet, memleket özlemi ve ölüm temalarını da işlemiştir.  Şiirlerinde düşünceden ziyade duygulara yönelmiştir. Maddi zevklere düşkünlüğü ve beşeri aşkı işlemesi bakımından Nedim’e benzer. Karacaoğlan, divan ve tekke şiiri etkisinde kalmamış, aruz ölçüsünü hiç kullanmamıştır. Koşma, destan, varsağı, semai gibi pek çok türde şiir söyleyen sanatçının şiirleri üzerinde çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Güzelleme ve varsağılarıyla ünlüdür.
  • KAYIKÇI KUL MUSTAFA: 16.yy sonu ile 17.yy.ın ilk yarısında yaşamış meydan şairidir.  Yeniçeri şairlerindendir. Yalın bir dil ve akıcı bir üslupla şiirler söyleyen şair, divan edebiyatından etkilenmemiştir. Bağdat kuşatmasında kaleden atılan oklarla yaralanıp Dicle’ye düşerek boğulan ve IV. Murat’ın hayranlığını kazanan Genç Osman için yazdığı Genç Osman Destanı ile tanınır. Koçaklama ve destan yazmıştır.
Âşık Ömer
  • ÂŞIK ÖMER: 17.yy.da yaşamış ve medrese eğitimi almıştır. Bu nedenle divan şiirinden etkilenmiş, yazdığı divan şiirlerinde “Adli” mahlasını kullanmıştır.  Âşık edebiyatının en çok şiir yazan şairidir.  Şiirlerinde hem hece hem de aruz ölçüsünü kullanmıştır. En çok koşma ve semai yazmıştır.  Şiirlerinin çoğunda vatan hasretiyle yanıp tutuşur.  Şiirlerini “Âşık Ömer Divanı”nda toplamıştır. Şairname (Âşıkname) adlı eserinde 105 şairin adı geçmektedir.
  • ERCİŞLİ EMRAH: 17.yy.sonu ile 18.yy başında yaşamıştır. Bütün şiirlerini heceyle yazmıştır. Aşk, tabiat, sevgili, gurbet gibi temaları işlemiştir.Tasavvuftan etkilenmiştir.Ercişli Emrah ile Selvihan hikâyesinin kahramanıdır.
  • KÂTİBİ: 17.yy.da yaşamıştır. Yeniçeri şairidir. Hem hece hem de aruzla yazmıştır. Sözcük seçiminde ve sağlam kafiyeler bulmada usta bir şairdir. Aşk, özlem, kahramanlık temalarını işlemiştir.
  • GEVHERİ: 17.yy. sonu ile 18.yy başında yaşamış bir kalem şairidir. Medrese eğitimi almış, divan şiirinden etkilenmiştir. Hem hece hem de aruzu kullanmıştır. Fuzuli’den etkilenmiştir. Türküler söylemiştir. Kendi mahlasıyla anılan bir musiki makamı vardır.
  • DERTLİ: 19.yy.da Bolu’da yaşamış bir şairdir. Hem hece hem de aruzu kullanmıştır. Divan ve tekke şiirinden etkilenmiştir. Sevdiğine kavuşamaması, babasından kalan mirasın kandırılarak elinden alınması, yoksulluk gibi dertlerden dolayı “Dertli” mahlasını almıştır.  Muamma çözme konusunda ustadır. Taşlamalarıyla ünlüdür.
  • ERZURUMLU EMRAH: “Emrah koşması”nı aşıklık geleneğine kazandırmış, dedim- dedi tarzı koşmalar yazmıştır.  Medrese eğitimi görmüş, divan şiirinden etkilenmiş bir divan şairidir.  Tasavvufu şiirlerinde sıklıkla işlemiştir. Hem hece hem de aruz ölçüsünü kullanmıştır.  Halk şiiri türlerinin yanında “divan, kalanderi ve gazel”ler yazmıştır.  Asıl başarısı koşma ve semailerdedir.  “Gönül gurbet ele çıkma/ Ya gelinir ya gelinmez” semaisi ünlüdür. Bir Divan’ı vardır.
  • SEYRANİ: 19.yy başında Kayseri’de dünyaya gelmiştir. Medrese eğitimi görmüş ve tasavvuf konularında yönelmiştir. Şiirlerinde hem hece hem de aruz ölçüsü kullanmıştır.  Şiirlerinde cinas önemli bir yer tutar. Dönemin olumsuzluklarını eleştirmiş, taşlamalarıyla tanınmıştır. Muamma da çözmüştür.
Dadaloğlu
  • DADALOĞLU:
  • 18.yy.sonu ile 19.yy.ın ilk yarısında yaşamıştır. “Hakkımızda devlet etmiş fermanı/ Ferman padişahın, dağlar bizimdir” dizesiyle ünlüdür. Güney Anadolu’da yaşayan Avşar Türklerinden olup meydan şairidir.  Sade bir dille ve heceyle koşma, destan, türkü, varsağı söylemiştir. Sadece hece ölçüsünü kullanmış ve koçaklamalarıyla ünlenmiştir.  
  • RUHSATİ:  Saz çalmadan şiir söyleme geleneğinin kurucusudur.  Hem hece hem de aruz kullanmıştır. Bektaşi geleneğindendir. Tasavvufla ilgili ahlaki ve öğretici şiirler yazmıştır. Şiirlerinde yerel söyleyişler göze çarpar.  Daha çok yarım uyak kullanmıştır. “Uğru ile Kadı” adlı hikâyesi vardır.
  • BAYBURTLU ZİHNİ: 18.sonu ve 19.yy.başlarında yaşayan bir kalem şairidir. Hem hece hem de aruz ölçüsünü kullanmıştır. Divan şiiri geleneğine uygun şiirler yazmıştır.  Aruzla yazdığı şiirlerinin dili ağırdır. Bazı şiirleri bestelenmiştir.  Taşlamalarıyla ünlüdür. Divan, Sergüzeştname, Kitabe-i Hikâye-i Garibe adlı eserleri vardır.