Kategoriler
10. SINIF 3. ÜNİTE: ŞİİR

DİVAN ŞİİRİ SANATÇILARI

13. YÜZYIL

HOCA DEHHANİ

  • İlk divan şairidir. Divan edebiyatının kurucusu kabul edilir. Tasavvufun hâkim olduğu bir dönemde İran edebiyatı etkisiyle ilk kez din dışı konuları işleyen şairimizdir.
  • Türkçe ve Farsça şiirler yazmıştır.
  • Dehhanî’nin şiirleri oldukça basit, motiflerin sık sık tekrarlandığı örneklerdir ve kolay anlaşılır benzetmelerle doludur.

MEVLANA

  • Horasan’ın Belh şehrinde 1207’de doğmuş, ailesiyle Anadolu’ya göç ederek Konya’ya yerleşmiştir.
  • Yaşamını “Hamdım, piştim, yandım” sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü vefat etmiştir. Onun için Mevlâna ölüm gününe, düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen “Şeb-i Arûs” diyordu.
  • Tasavvuf düşüncesini halk zevkine uygun olarak hikâyeler yardımıyla anlatmaya çalışmıştır.
  • Arapça, Farsça ve Rumca da bilen sanatçı, bu dillerle de şiirler söylemiş, devrin edebiyat dili Farsça olduğundan, birkaç Türkçe beyit dışında, şiirlerini Farsça yazmıştır.
  • Tasavvuf düşüncesini, ilahî aşkla birleştirip şiir sanatıyla evrensel hâle getirmiştir.
  • Din, dil, ırk ve mezhep farkı gözetmeksizin bütün insanlığa seslenmiş, insanı insan olduğu için sevmiştir.
  • İnsan yaratılmışların en şereflisidir düsturuyla; her dilden, her dinden, her renkten insanı kucaklayan Hz. Mevlâna sevginin, barışın, kardeşliğin, hoşgörünün sembolüdür.

Mevlâna’nın eserleri:

Mesnevi, Divan-ı Kebîr, Mektubat, Fihi Mafih, Mecalis-i Seb’a

SULTAN VELED

  • Mevlana’nın oğlu ve Mevlevilik tarikatının kurucusudur.
  • Mevlana gibi coşkun, lirik ve derinliği olan bir şair değildir.
  • Daha çok, öğretici nitelikte tasavvufi şiirler yazmıştır.
  • Sultan Veled, şiirlerini devrin edebiyat dili olan Farsça ile yazmıştır. Sayıları az olmakla birlikte Türkçe şiirler de yazmıştır.                                                                       

ŞEYYAD HAMZA

  • Şeyyad Hamza hece ve aruzla şiirler söyleyebilen, İslam kültürünü kavramış gezgin bir mutasavvıftır.
  • Hece ile yazdığı parçalar nazım tekniği itibari ile güzeldir. Aruzla yazdığı parçalarda pek başarılı olamamıştır.
  • Klasik şiirlerinde özellikle naatları önemlidir. Bu manzumelerinde kuvvetli bir Arapça, Farsça bilgisi ve İslam kültürü hâkimdir.
  • Daha çok sufi çehresiyle tanınan Şeyyad Hamza, dörtlük, mesnevi, kaside, gazel gibi nazım şekilleriyle manzum eserler vermiştir.

14.YUZYIL

ÂŞIK PAŞA

  • Âşık Paşa’nın iyi bir öğrenim gördüğü, Arapça, Farsça ve İslami bilgileri bildiği, tasavvuf türünü edindiği sofiyane şiirler yazdığı, siyasete katıldığı gene kaynakların verdiği bilgiler arasındadır.
  • Eserlerinde tasavvufun etkisi büyüktür.
  • Âşık Paşa, eserlerini yalın bir dille yazmış, Türkçenin Anadolu’da bir edebiyat dili olarak yerleşmesinde büyük emeği geçmiştir.
  • On iki bin beyitlik Garipname adlı didaktik nitelikte dini-tasavvufi bir mesnevisi vardır.
  • Âşık Paşa, hem hece hem aruz ölçülerini uygulayarak divan ve halk şiirine örnek olacak ürünler verdi. Hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerde Yunus Emre’nin etkisinde kalmıştır.

AHMEDÎ:

  • “Divan” sahibi ilk Anadolulu şairdir.
  • Şiirlerinde, tasavvufa yer vermiştir.
  • Şiirlerinde daha çok aşk, tabiat, şarap konularını işlemiştir. Günlük hayatı konu alan, devrin sosyal olaylarına değinen şiirleri de vardır.
  • Türkçeyi iyi kullanan, nazım tekniğine hâkim kudretli bir sanatkârdır.
  • Ahmedî, divanındaki kaside ve gazellerinde, Türk ruhunun inceliklerini ve Türkçe’nin ifade gücünü de aksettirmiştir.
  • İskendername, Cemşîd ü Hurşîd, Tervihü’l-Ervah, Mirkatü’l-Edeb eserleridir.

EŞREFOĞLU RUMİ:

  • Eşrefoğlu Rûmî; Anadolu’nun Türkleşmesi ve Türklerin İslamiyet’i hayat tarzı haline getirmelerinde rol alan mutasavvıflarımızdan biridir.
  • Eşrefoğlu’nun şiirlerinde Yunus Emre tesiri kuvvetle hissedilir.
  • Eşrefoğlu eserlerinde genelde yalın bir Türkçeyi tercih etse de az da olsa Arapça ve Farsça sözcükler de kullanır.
  • Hece ve aruz veznini başarıyla kullanmış, lirik şiirler yanında didaktik manzumeler de yazmıştır.
  • En çok işlediği konu tasavvuf olduğu gibi genellikle kullandığı motifler ve kurgusal unsurlar da tasavvufi imgelerdir.

KADI BURHANETTİN

  • Âlim, devlet adamı, hükümdar, Azeri ve Divan edebiyatı şairidir.
  • Kayseri’de kadılık yapmış, daha sonra Sivas’ta devlet kurup bu devletin On sekiz yıl hükümdarlığını yapmıştır.
  • Kadı Burhaneddin edebiyat ve özellikle şiir ile yakından meşgul olmuş ve özellikle gazel, tuyuğ ve rubailerle dolu büyük bir divan ortaya çıkarmıştır.
  • Tuyuğ nazım şeklini divan edebiyatına kazandırmıştır.
  • Şiirlerinde ne mahlası ne de adı bulunmaktadır.
  • Günlük konuşma dilini şiirlerinde kullanması onun şiirlerine ayrı bir özellik verir.
  • Bazı şiirlerinde tasavvuf izleri gayet açıkça görülmekle beraber; daha çok, beşeri, maddi aşkı işlemiş ve maceracı, dövüşçü, savaşçı ruhunun izleri çok açık olarak şiirlerine yansımıştır.
  • Divan’ı vardır.

SEYYİD NESİMİ

  • Şiirlerinde Hurûfi inancının izleri açıkça görülür.
  • Eserlerinde, zamanın hâkim ideolojisine karşı olduğu görülür.
  • Görüşlerinin İslâm dinine aykırı olduğunu söyleyenler, onu dinsizlik ve şeriat ilkelerine karşı çıkmakla suçlamışlardır.
  • Bütün Hurufîler gibi Nesimî de takip edilmiş ve 1417 yılında Halep’te öldürülmüştür. Alevî, Bektaşi şairler arasında “Şâh-ı Şehid” adı ile îtibar kazanmıştır.
  • Felsefî fikir ve yüksek sanat içerikli şiirleri, Yakın ve Ortadoğu şiirinde uyanışa vesile olmuştur.
  • Türkçe şiirlerinde Nesimi, Farsça şiirlerinde Hüseynî mahlasını kullanmıştır.
  • Eldeki verilere göre edebiyatımızda akis sanatını ilk kullanan şair, Nesimi’dir.
  • Türkçe (Azerice) ve Farsça olmak üzere iki divanı vardır.
  • Dildeki ustalığı, mısra kurma üstünlüğü, samimiyeti ve lirizmi ile Yunus Emre’yi hatırlatan Nesimi; halk, tekke ve divan şairlerimiz üzerinde önemli etkilere sahiptir.
  • Kanunî Sultan Süleyman, onun meşhur bir gazeline nazire yazmıştır.

15.YÜZYIL

SÜLEYMAN ÇELEBİ

  • Hz. Muhammed için yazdığı Vesiletü’n Necat (Mevlid) adlı mesnevisiyle tanınmış bir şairdir.
  • Mevlidi aruz ölçüsüyle ve sade bir Türkçe ile yazmıştır. 1700 beyitlik mesnevidir.
  • Kendisinden önce ve sonra yazılan mevlitlerin en güzeli ve başarılısıdır.

ŞEYHİ

  • Padişahtan aldığı tımarın verilmemesi üzerine Harname’yi yazmıştır. İkinci Murat’a sunduğu söylenir.
  • Kaynaklarda “Hüsrev-i şuarâ, pîşterîn-i şuarâ-yı Rûm, şeyhü’ş-şuarâ, emlahu’ş-şuarâ” gibi sıfatlarla anılan Şeyhî ününü daha çok mesnevi alanında kazanmıştır.
  • Şiirlerinde tasavvufu mecazi aşkla birlikte ele almış, tasavvuf imgelerinden geniş ölçüde faydalanıp diğer divan şairleri gibi bunları duygu ve düşüncelerini ifade etmede bir araç olarak kullanmıştır.
  • Şiirlerinde ses güzelliğinden çok, söze ve anlama önem vermiştir. Şiirlerinde alışılmamış ya da terk edilmiş sözcükleri kullanmaya meraklıdır.
  • İnsan hakları, ilahî ve beşeri adalet gibi konularda yergi dolu şiirler yazmıştır.
  • Şeyhî’nin önemli eserleri Divan, Harnâme ve Hüsrev ü Şirin’dir.
  • Tıbba dair manzum bir risalesiyle, Neynâme adlı ufak bir mesnevisi ve Hâbnâme adını taşıyan Attar’dan çevrilmiş bir mesnevisinin daha bulunduğu zannedilmektedir.

CEM SULTAN

  • Sultan şâirler arasında şiirlerinde şahsî duygularını ifade etmede en başarılı sayılanı, Cem Sultan’dır.
  • Şiir ve edebiyatla çok küçük yaşlardan beri meşgul olmuş bir şehzâde olan Cem’in çevresinde, adına “Cem şâirleri” denen bir grup şâir bulunmuştur.
  • Cem Sultan şiirlerinde, yaşadığı sıkıntıları, oldukça duygulu bir anlatımla dile getirir.
  • Cem Sultan’ın biri Farsça diğeri Türkçe olmak üzere iki divanı vardır.
  • Ayrıca Hüsrev ü Şirin adlı mesnevisi vardır.

ALİ ŞİR NEVAİ

  • Divan edebiyatı şairi, yazar, dilbilimci, ressam, devlet adamıdır.
  • Anadolu dışında, Çağatay sahasında eser vermiştir.
  • Şiirlerini Türkçe ve Farsça yazan Ali Şîr Nevâî, Arapçayı da çok iyi öğrenmişti.
  • Ali Şîr Nevâî, Türkçe yazdığı şiirlerinde Nevâî, Farsça yazdığı şiirlerinde ise Fanî mahlaslarını kullanmıştır.
  • Muhakemetü’l-Lügateyn isimli eserinde Türkçeyle Farsçayı karşılaştırarak Türkçe’nin daha üstün bir dil olduğunu söyler.
  • Çağatay lehçesini kullanmıştır.
  • İlk hamse (beş mesnevi) sahibidir.
  • İlk biyografik eserimiz sayılan “Mecalisün Nefais”i yazmıştır.
  • Mizanül Evzan adlı eseri Türkçenin musiki ve vezin kalıplarını içermektedir.
  • Farsçanın resmi dil olarak hüküm sürdüğü bir dönemde Nevâî’nin, Türkçenin birçok yönden Farsçadan üstün olduğunu savunması ve Türkçe ile de yüksek bir edebiyat meydana getirmenin mümkün olduğunu bizzat eserleriyle ispat etmesi, genç şairleri Türkçe yazmaya teşvik etmesi onun edebiyatımızdaki önemini belirtmeye yeterlidir.

16.YÜZYIL

FUZÛLÎ

  • Hayatı, Kerbelâ, Hille, Necef ve Bağdat’ta sıkıntılar içinde geçmiştir.
  • İyi bir eğitim görmüş, İslami ilimler, İran edebiyatı ve tasavvufla ilgilenmiştir.
  • Kanunî’ye Bağdat fethinden dolayı kaside takdim etmiş, sefere katılan Hayalî Bey ve Taşlıcalı Yahya Bey’le tanışmıştır.
  • Edebiyatımızda en büyük lirik şairi olarak anılır.
  •  “İlimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar yıkılıp gider.” Sözü ona aittir.
  • Divan edebiyatının en büyük şairlerindendir.
  • Divan şiirini tüm kuralları ve söz sanatlarıyla ustaca ortaya koymuştur.
  • Eserlerinde aşk (ilahi aşk) ön plandadır.Ona, aşk ve ıstırap şairi demek doğru olur.
  • Eserlerinde, aşk, ıstırap, dünyevî zevk ve zenginliklerin boşluğu ve ölüm düşüncesi üst seviye bir lirizm ve sanat gücüyle ortaya konmuştur.
  • Şiirlerini Azeri Türkçesiyle yazmıştır.
  • En çok, gazel türünde şiirler yazmıştır. Gazel şairi olarak anılmaktadır.
  • Gazellerinde ve Leyla vü Mecnun mesnevisinde dili sade, yapmacıksızdır. Kasidelerinde ise dili ağır ve külfetlidir. Genel anlamda dönemine göre dili sadedir.

FUZULİ’NİN ESERLERİ:

Türkçe Eserleri: Türkçe divan, Tercüme-i Hadis-i Erbain, Beng ü Bade, Leyla vü Mecnun, Sohbetül-Esmar, Hadikatüs-Süeda, Mektuplar, Şikâyetname

Farsça Eserleri: Farsça divan, Enisül-Kalp, Heft ü Cam (Sakiname), Sıhhat u Maraz (Hüsn ü Aşk), Rind ü Zahid, Risâle-i Mu’ammeyât

Arapça Eserleri: Arapça divan, Matlau’l-itikad

TAŞLICALI YAHYA

  • Divan edebiyatında mesnevi çığırının en önemli şairlerindendir.
  • İran etkisinden kaçınmaya çalıştı, Türkçe sözcükleri aruz ölçüsüne uydurdu.
  • Divan şiirinde İstanbul Türkçesinin başarılı örneklerini verdi.
  • Şiirlerinde yerli renklere, sade dil ve yalın anlatıma rastlanması, onun divan şiirinin yerlileşmesine katkısı olduğunu gösterir.
  • Şair, mesnevilerinin konularını kendi oluşturmuştur. Bu yönüyle eserleri orijinaldir.
  • Hamse sahibidir.

BÂKİ

  • Kanuni Sultan Süleyman’a sunduğu kasideyle saray çevrelerine girmeyi başarmıştır.
  • Kanuni’nin ölümü üzerine “Kanuni Mersiyesi”ni yazmıştır.
  • Kanuni döneminde “Sultânü’ş-şuarâ” (Şairler Sultanı) unvanı verilmiştir.
  • O, hayatın zevk ve eğlencelerine yönelmiş usta bir şairdir.
  • Birçok önemli kasidesi olsa da öncelikle gazel şairidir.
  • Tevhid, münâcât, na’t gibi dinî ve tasavvufî içerikli şiirler Bâkî’nin divanında bulunmaz.
  • Mesnevi yazmamıştır.
  • Aşk, tabiat, devrinin ihtişamı ve İstanbul şiirlerindeki başlıca konulardır.
  • İstanbul Türkçesini kullanan şair, halk söyleyişlerinden de yararlanmıştır. Çağdaşlarına göre daha sade ve anlaşılır bir dil kullanmıştır.

BAKİ’NİN ESERLERİ:

Dîvân, Me’âlimü’l-Yakîn fi-Sireti Seyyidi’l-mürselîn, Fezâilü’l Cihâd, Fezâ’il-i Mekke, Hadîs-i Erbain Tercümesi, Kanuni Mersiyesi

BAĞDATLI RUHİ

  • Halk için ahlak ve hiciv şiirleri yazmıştır.
  • Terkib-i Bend’i ile ünlüdür.
  • ”Eleştirel tarzı” ve “yalın üslubu” ile ünlenmiş ve eserlerinde toplumsal sorunları ön plana çıkarmıştır.
  • Şiirlerinde tasavvufun izleri görülmektedir.
  • Sade bir dille, sanat endişesinden uzak bir söyleyişle şiirler yazmıştır.
  • Şiirleri nazım tekniği bakımından zayıftır.
  • Bağdatlı Ruhi’nin en çok etkilendiği şair Fuzûlî’dir
  • Aşk, kahramanlık gibi konular üzerine yazmaktansa yaşadığı bölgelerin idari sistemlerinin meseleleri, toplumun sorunlu ve eksik noktaları, yanlış din anlayışı gibi konularda, eleştirel bir üslupla şiirler yazmıştır.
  • Gazellerinde lirik bir söyleyiş tarzı ve rintçe bir eda vardır.

ŞEYHÜLİSLAM YAHYA / ZEKERİYAZADE YAHYA EFENDİ

  • Bâki’nin ölümünden sonra gazelde üstat sayılmıştır.
  • Gazelleri, zarif, şuh ve âşıkanedir.
  • Dili temiz, hayalleri incedir, lirizmde derindir.
  • His ve hayal âlemi zengin olan sanatçı, söz oyunlarına, şekil sanatlarına pek önem vermemiştir.
  • Divan’ı vardır.

17.YÜZYIL

NEF’Î

  • En büyük hiciv ustasıdır. Hicivlerinden dolayı Sadrazam Bayram Paşa’nın emriyle öldürülmüştür.
  • İlk mahlası “Darrî” (zarara mensup) iken, sonradan Nef’î (fayda ve menfaate mensup) mahlasını kullanmıştır.
  • Divan şiirinde kaside alanında üstat kabul edilmiştir.
  • Övgü ve yergilerinde sınır tanımamıştır. Kendini İran şairlerinden üstün görmüştür.
  • Gazellerinde sağlam bir dil ve ifade gücü vardır. Güzel tasvir ve hayallere yer vermiştir.
  • En üst makamdakiler bile onun hicivlerinden kurtulamamış, bu durum, onun ölümüne neden olmuştur. Hicivlerini topladığı eseri Siham-ı Kaza’dır.
  • Şiirlerinde çokça Farsça kelime ve deyim kullanmıştır. Dili ağır fakat akıcıdır.
  • Şiir diline yeni bir ahenk ve musiki kazandırmıştır.
  • Şiirlerinde zengin bir musiki, düşünce ve bilgiyle yoğrulmuş sanatlı bir ifade vardır.
  • Ünlü “Bahariyye”sini ise Bakî’ye nazire olarak yazmıştır

NABİ

  • 17. yüzyılın Nef’î’den sonra en büyük şairidir.
  •  “Na ve bi” Farsça ve Arapçada ‘yok’ manasına gelmektedir.
  • Nâbi, Osmanlı’nın duraklama devrinde, yönetim ve toplumdaki yozlaşma ve bozukluklara şahit olmuştur.
  • “Şeyh-üş-şuara” unvanıyla anılmaktadır.
  • Eserlerinde düşünceye önem vermiştir. Şiirlerinde heyecan ve duygu fazlaca yer almaz. Edebiyatımıza “düşünce şiiri” çığırı açmıştır.
  • Hikmet ve atasözlerine dayalı “hikemi şiir”in kurucusudur.
  • Çağının haksızlıklarını, huzursuzluklarını edebiyat ve sanattan taviz vermeden işlemiştir. Şiirlerinde toplumdaki düzensizlikleri, kişiyi kötülüklere götüren yönleri göstermeye çalışmıştır.
  • Hayriye, Hayrabat adlı iki didaktik mesnevisi, Tuhfetü’l-Haremeyn (mensur gezi kitabı)  adlı kitabı ve Farsça bir divançesi vardır.

18. YÜZYIL

ŞEYH GALİP

  • Divan edebiyatının son büyük şairidir.
  • İlk şiirlerinde Esad, sonraki şiirlerinde Galip mahlasını kullanmıştır.
  • 24 yaşında Divan’ını, 26 yaşındayken de “Hüsn ü Aşk” adlı Türk Edebiyatı’nda mesnevi türünün en başarılı örneklerinden biri sayılan eşsiz eseri yazmıştır.
  • Tasavvufun mazmunlarını, çağrışımlarını ve fikir hazinesini eserlerinde kullanmıştır.
  • “Sebk-i Hindi” akımının etkisinde kalmış ve bu tarzı, şiirlerinde başarıyla uygulamıştır.
  • Kapalı, rahatça anlaşılmayan şiirler söylemiştir. Söz sanatları ile yüklü, ağır bir dili vardır. Eserlerine yoğun bir hayal gücü yansımıştır.
  • Hece ölçüsüyle de şiirler yazmıştır.
  • Saf Türkçeyle yazdığı bir şiiri ve sade dille yazdığı şarkıları da vardır.

SÜMBÜLZADE VEHBİ

  • Kasidelerinde Nefî’yi, gazellerinde Bâkî ve Nâbî’yi taklit eden şair, daha çok mesnevileriyle tanınmıştır.
  • Kolay söyleyen, sağlam ve kuvvetli bir dili vardır.
  • Anlam ve şekil sanatlarına çok fazla yer veren sanatçı, duygu ve heyecanları ve fikirleri bakımından büyük bir şair değildir.
  • Çeşme vs. gibi şeyler için de şiirler yazmış, tarih düşürme konusunda başarılı örnekler vermiştir.
  • Vehbî şiirde geçmiş divan şairlerini aşamamakla beraber belli bir seviyeyi korumayı başarabilmiştir.

NEDİM

  • Türk edebiyatında “şarkı” denince akla gelen ilk şairdir.
  • Lale Devri’ne tanık olmuştur. “Lale Devri şairi” olarak bilinir.
  • 1730’daki Patrona Halil İsyanı sırasında damdan kaçarken düşüp ölmüştür.
  • Düşüncesi yaşamak ve sevmek üzerine kuruluydu.
  • Yeni ve yerli bir edebiyat çığırı açtı.
  • Dış dünyada gördüklerini, gözlemlediklerini izlenimleriyle birleştirerek bir bakıma resimleştirdi.
  • Şiirlerinde bazı kuralların dışına çıkarak şiire yenilikler getirmiştir. Divan şiirine renk ve canlılık getirdi.
  • Divan şiirine yenilik getirmiş, bu şiirin soyut dünyasından çıkarak dış dünyayı ve duyguları, gerçek yönleriyle vermeye çalışmıştır.
  • Hece vezniyle şiir yazan ilk Divan şairinin Nedim olduğu söylenir.
  • Dili yalın, ahenkli ve akıcıdır. Halk zevkinin inceliklerine dikkat etmiş, halk deyimlerini ve söyleyişlerini şiirlerinde kullanmıştır. İstanbul Türkçesi onunla büyük ölçüde şiir dili hâline gelmiştir.
  • Şiirlerinde maddi ve beşeri bir aşkı, şen şakrak ve çarpıcı bir şekilde dile getirmiştir. Dini konulara yer vermemiştir.
  • Yaşamı hep neşeli yanlarıyla gören sanatçı, şiirlerinde hüzün ve kedere yer vermemiştir.
  • Şarkı türünün gelişip yaygınlaşmasında büyük rol oynamış, “şarkı şairi” olarak anılmıştır.
  • Kasidelerinde İstanbul’un tabiat güzelliklerini, İstanbul yaşamını ve aşk duygularını tasvir ve ifade etmiştir.
  • Farsça şiirleri de olan şairin hece vezniyle bir de türküsü vardır.
  • Mahallileşme akımının (Yerlileşme) önemli temsilcilerindendir.

19.YÜZYIL

KEÇECİZADE İZZET MOLLA

  • Nüktedan, zeki ve hoşsohbet bir zat olup, Mevlevi tarikatına mensuptu. Mevlevi olması dolayısıyla Mevlana’dan sık sık bahseder.
  • Tanzimat öncesi Divan Edebiyatının son temsilcilerindendir.
  • Kafiye ve mazmunları orijinal olması bakımından zamanındakilerden ayrılır. Savunduğu fikirleri zengin hayalleri arkasında saklamasını bilir.
  • Klasik edebiyattan yeni dönem Türk edebiyatına (Tanzimat dönemi Türk edebiyatı) geçişte bir köprü vazifesi görmüştür.
  • Yaşanan hayattan, hatta kendi hayatından esere aktardığı olayları; sade bir dille anlatmış, günlük konuşma ve halk söyleyişlerine de yer vererek anlatımı sürekli canlı tutmayı başarmıştır.
  • Nazireci bir şairdir.
  • Nükteli bir anlatımı vardır. Şiirlerinin çoğunda mizahlı, alaycı bir ton göze çarpar.
  • En kötü şartlarda bile, onu, büyük bir tevekkül içinde ve çevresindeki felaketleri komikleştirerek sevmeye çalışan bir çocuk kayıtsızlığında buluruz.
  • Eserlerine toplumcu öğütler de katmıştır.
  • Mahallilileşme ve millileşmenin dönemindeki en iyi temsilcilerinden olmuştur.

YENİŞEHİRLİ AVNÎ / HÜSEYİN AVNİ BEY

  • Türk edebiyatının Batı tesirine girdiği sıralarda eski tarzı devam ettiren son divan şairlerindendir.
  • Divanını Türkçe yazmıştır.
  • Rahat ve kolay bir söyleyişe sahipti.
  • Şiirlerinde tasavvuf düşüncesi, bilhassa vahdet-i vücûd görüşü hâkimdir. Tasavvuf deyimleri onda şiirin iç ve dış ahengini sağlayan estetik unsurlar halindedir.
  • Naatlarında ve Hz. Ali ile Mevlânâ’yı övdüğü kasidelerinde o büyük kaside üstadına yetişen tek şair olduğunu, hatta zaman zaman onu aştığını söylemek mübalağa sayılmaz.
  • Gazellerinin birçoğu fikrî derinlik bakımından Galib’i, hikmetli sözler ihtiva etmesi yönünden Nâbi’yi, lirik oluşuyla Fuzûlî’yi andırır.

ENDERUNLU VÂSIF

  • Yaşadığı dönemde şarkılarıyla beğenildi.
  • Eserlerinde Nedim’in etkisi görülür.
  • Sade bir dil kullandı, günlük hayatla ilgili şiirler yazdı, üslubu içten ve doğaldır.
  • Şiirlerinin büyük bir kısmı tehzil yani alay ve taklit özelliği gösterir.
  • Şiirinde döneminin orta sınıf insanının duygu, düşünce ve yaşayışları bulunur. Enderûnlu Vâsıf için, divan şiirine halkı, sokağı katmak isteyen şair denebilir.
  • Vâsıf eski şiirin kurallarına, eski kültürün estetik değerlerine fazla sadık kalmaksızın hatta kuralları umursamadan yazmıştır.
  • Mahallileşme akımının bu yüzyıldaki en önemli temsilcisidir.
Kategoriler
10. SINIF 3. ÜNİTE: ŞİİR DİVAN ŞİİRİ

DİVAN ŞİİRİ

  • XIII. yüzyılda başlayıp 16. Ve 17.yy.da en olgun dönemini yaşamış ve XIX. yüzyıla kadar varlığını devam ettirmiş bir edebiyattır.
  • Saray edebiyatı, klasik edebiyat, yüksek zümre edebiyatı gibi değişik adlarla anılan bu edebiyat için en yaygın kullanılan isim divan edebiyatıdır. Bu adlandırmada şairlerin, eserlerini “divan” adı verilen bir kitapta toplamaları etkili olmuştur. “Divan edebiyatı” ifadesini ilk olarak Ömer Seyfettin ve Ali Canip Yöntem kullanmışlardır.  Bu edebiyata “klasik edebiyat” veya “Klasik Türk Edebiyatı” adını veren ise Fuat Köprülü’dür.
  • Arap ve Fars edebiyatlarının etkisinde bir kültür birikimiyle yazılan bu şiir, medrese eğitimi almış aydınlar tarafından oluşturulmuş ve geliştirilmiştir. Geleneğin belirlediği katı şiir kuralları içinde şiir yazmaya çalışan şairler, Arapça ve Farsçanın etkisinde çok kaldıklarından bu şiir halktan kopuk bir şiir sayılabilir.
  • Divan şiirinde nazım birimi genellikle beyittir. Bentler de kullanılmıştır.
  • Ölçü olarak Türkçe ses yapısına pek de uymayan aruz ölçüsü kullanılmıştır. Divan şiirinde Âşık Paşa, Nedim ve Şeyh Galip hece ölçüsüyle birer şiir denemesi yapmışlardır.
  • Redif ve uyağa çok önem verilmiştir. Daha çok “göz için uyak” benimsenmiş; sıklıkla tam ve zengin uyak oluşturulmuştur.
GÜL İLE BÜLBÜL panosundaki Pin
  • Şiirlerde bütün güzelliğinden ziyade parça güzelliği önemsenmiştir. Anlam beyitte başlar ve beyitte tamamlanır. Bu nedenle şiirin birimleri arasında konu bütünlüğü yoktur.
  • Sanat için sanat anlayışı benimsenmiştir.
  • Arapça, Farsça ve Türkçenin bir arada olduğu Osmanlı Türkçesi kullanılmış, mecazlara ve sanatlı söyleyişlere çokça başvurulmuştur.
  • Ağır, sanatlı, süslü söyleyişler hâkimdir. Söz sanatlarını çok fazla kullanmışlardır. Bu da ustalığın bir ölçüsü sayılmıştır.
  • Şiirde anlam kapalılığı had safhadadır. Mazmun adı verilen kalıplaşmış sözler kullanılmaktadır.
  • Divan şiirinde şairin bir şair mi bir hükümdar mı, kadın mı ya da erkek mi olduğu pek de anlaşılmaz. Çünkü bütün şairler divan şiirinin katı kurallarına uymak ve ortak kalıplaşmış sözcükleri yani mazmunları kullanmak zorundaydılar.
  •   Divan şiiri bireysel bir şiirdir. Toplumsal konulara yer vermemekle birlikte daha çok soyut konular ve soyut anlatımlar tercih edilmiştir.
  • Şiirde gerçek hayat ya da insan, olduğu gibi değil, idealize edilerek anlatılmıştır.
  • Daha çok aşk, ayrılık, karşılıksız sevda, sevgilinin vefasızlığı, eğlence, tasavvuf, kadercilik gibi konular işlenmiştir.
  • Divan edebiyatı, şiir ve nesir alanında dinî, sosyal, kültürel ve tarihi birçok kaynaktan beslenmiştir.  Bunlar Kur’an, hadisler, kıssas-ı enbiya, menkıbeler, tasavvuf, şehname, tarihi laylar, kişiler ve günlük hayata dair kaynaklardır.
  • Divan şiirlerinde de halk şiirinde olduğu gibi şiire başlık verme geleneği yoktur. Şiirler yazıldığı nazım şekline göre adlandırılırdı. Adlandırma, gazellerde uyak ve rediflere göre, kasidelerde betimleme (tasvir) bölümüne göre yapılır.
  • Şairler şiirin sonunda “mahlas” adını verdikleri lakaplarını kullanırlardı. Böylece şiirlerine bir şekilde imzalarını atmış olurlardı.
  • Şiirde gazel, kaside, mesnevi, müstezat gibi nazım biçimleri kullanılmıştır. Bunların çoğu Arap ve Fars edebiyatından alınmıştır. Türklerin divan edebiyatına kazandırdığı iki nazım şekli şarkı ve tuyuğdur. Şarkıyı Nedim, tuyuğu da Kadı Burhaneddin bulmuştur.
  • Usta şairlerin şiirleri taklit edilerek nazirecilik geleneği oluşturulmuştur.
  • İlk divan şairi Hoca Dehhani’dir. Divan şiirinin kurucusu kabul edilir.
  • Hoca Dehhani ile başlayan bu geleneğin en tanınmış sanatçıları arasında XIV. yüzyılda Ahmedî, Süleyman Çelebi; XV. yüzyılda Şeyhi, Ahmet Paşa, Necati; XVI. yüzyılda Fuzuli, Baki, Hayali Bey, Taşlıcalı Yahya; XVII. yüzyılda Nef’i, Nabi; XVIII. yüzyılda Nedim, Şeyh Gâlip; XIX. yüzyılda Enderunlu Vâsıf vb. sayılabilir. Hatta Şeyh Galip, divan şiirinin son büyük temsilcisi olması yönüyle Türk edebiyatında önemli bir yere sahiptir.
  • Şiirde tasavvuf, Sebk-i Hindi ve mahallileşme, Türkî-i Basit gibi akımların etkileri görülür.
  • Divan şiiri yazılı bir edebiyattır.
Kategoriler
10. SINIF 3. ÜNİTE: ŞİİR 3.ÜNİTE: ŞİİR DİVAN ŞİİRİ Halk Şiiri TÜRK HALK ŞİİRİ

TÜRK ŞİİRİNDE NAZIM ŞEKİLLERİ VE TÜRLERİ

        

  1. HALK ŞİİRİ GELENEĞİ NAZIM BİÇİMLERİ VE TÜRLERİ

1. A. ANONİM HALK EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ VE TÜRLERİ

1. A. a. MANİ: 

Mâni halk şirinde en küçük nazım biçimidir. Yedi heceli dört dizeden oluşur. Genellikle, birinci, ikinci ve dördüncü dizeler uyaklı, üçüncü dize serbesttir. Yani “aaba” şeklindedir. Manilerde ilk iki dizeye “doldurma dize” denir. Bu dizeler uyak ve konu açısından hazırlık dizeleridir. Anlam bütünlüğü daha çok son iki dizede toplanır. Manilerde genellikle doğa, aşk, özlem vb. konular dile getirilir.

       Bahçenizde dut var mı—-a

Havada bulut var mı—–a

       Ben yârimi kaybettim—-b

       Bulmaya umut var mı—a

            Maninin çeşitleri vardır. Dizelerinin tümü yedi heceden oluşan manilere düz mani; birinci dizesinin hece sayısı yedi heceden az olan manilere kesik mani; cinaslı kafiyeyle uyaklanan manilere cinaslı mani; dört dizeli manilere aynı uyakta başka dizeler eklenerek oluşturulan manilere artık mani veya yedekli mani de denir.

        Düz mani:                                          :         

            Le beni eyle beni——-a             

   Elekten ele beni——–a

       Alacaksan al artık—–b             

Düşürme dile beni—–a

Kesik mani -Cinaslı mani

Böyle bağlar       

       Yar başın böyle bağlar

Gül açmaz bülbül ötmez

       Yıkılsın böyle bağlar

       Artık (yedekli) mani:

            Ağlarım çağlar gibi————a

       Derdim var dağlar gibi——-a

      Ciğerden yaralıyım————b

       Gülerim sağlar gibi———–a

        Her gelen bir gül ister——–c

             Sahipsiz bağlar gibi———-a

            1. A. b.TÜRKÜ:

Türlü ezgilerle söylenen, bir anonim halk şiiri nazım biçimidir. Söyleyeni belli türküler de vardır. Türkü kıtaları, iki bölümden oluşur. Birinci bölüm, türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bölümdür. İkinci bölüm ise her kıtanın sonunda yinelenen nakarattır. Bu bölüme bağlama veya kavuştak denir. Türküler, hece ölçüsünün her kalıbıyla söylenir. Genellikle yedili, sekizli ve on birli hece kalıpları kullanılmıştır. Türkülerin konuları çok çeşitlidir.

       Çarşamba’yı sel aldı

       Bir yâr sevdim el aldı

       Keşke sevmez olaydım

       Elim koynumda kaldı

             Ah ne imiş ne imiş

             Kaderim böyle imiş

             Gizli sevda çekmesi

             Ateşten gömlek imiş

       Çarşamba yollarında

       Kelepçe kollarımda

       Allah canımı alsın

       O yârin kollarında

             Ah ne imiş ne imiş

             Kaderim böyle imiş

             Gizli sevda çekmesi

             Ateşten gömlek imiş

            ……

            1. A. c. NİNNİ:

Annenin çocuğunu, kucağında salıncakta ya da beşikte uyutmak için kendine özgü bir besteyle söylediği basit sözlü türkülerdir. Ninnilerde anne, çocuğuna ilişkin isteklerini, iyi dileklerini, kendi, sevinç ve üzüntülerini yanık bir hava içinde anlatır.

       Dandini dandini dastana

       Danalar girmiş bostana

       Kov bostancı danayı

       Yemesin lahanayı 

       Lahanayı yemez kökünü yer

       Benim oğlum lokum şekeri yer

       Uyusun da büyüsün ninni

       Tıpış tıpış yürüsün ninni

1. B. ÂŞIK EDEBYATI NAZIM BİÇİMLERİ VE TÜRLERİ

      1.B.a. KOŞMA:

Halk edebiyatı nazım biçimleri içinde en çok sevilen ve kullanılan koşmadır. Hece ölçüsünün6+5 ya da 4+4+3 duraklı kalıbıyla yazılır. Bu kalıpların karışık olarak kullanıldığı koşmalar da vardır. Dörtlüklerden oluşur. Dörtlük sayısı üç ile beş arasında değişir. Uyak düzeni birinci dörtlüğün dışında bütün dörtlüklerde aynıdır. Uyak düzeni genellikle şöyle: baba- cccb – dddb…İlk dörtlüğün uyak düzeni xaxa  ya da bbba biçiminde de olabilir. Şair koşmanın son dörtlüğünde mahlasını söyler.  Koşma konularına göre dört gruba ayrılır:

  1. Güzelleme: Doğa güzelliklerini anlatmak ya da kadın, at gibi sevilen varlıkları övmek için yazılan lirik şiirlerdir.

Yüce dağ başında duran güzeler—-x

Ne parlaşırsınız kar gibi gibi——–a

Sizin sevdanıza düştüm düşeli——-x

Yanıyor yüreğim kor gibi gibi ——a

Ak eline al kınalar yakarsın ——- b

Mor beliği kuluncuna dökersin—-b

Kaş altında melil melil bakarsın–b

Azıcık da gönlün var gibi gibi—–a

Her gelip geçeni âşık sanırsın————b

Aşık olsan ateşime ateşime yanarsın —-b

Her ne dersem yüzün öte dönersin——-b

Bir başka sevdiğin var gibi gibi—————a   Karacaoğlan

  1. Taşlama: Bir kimseyi yermek ya da toplumun bozuk yönlerini eleştirmek amacıyla yazılan şiirlerdir.

Eşeği saldım çayıra

Otlaya karnın doyura

Gördüğü düşü hayıra     

Yoranın da arvadını 

Iskatına oturanın

Dağdan tahta indirenin         

Hizmetini bitirenin

İmamın da arvadını

Münkir münafıkın soyu   

  Yıktı harap etti köyü

Mezarına bir tas suyu   

Dökenin de arvadını

Müfsidin bir de gammazın

          Malı vardır da yemezin         

          İkisin meyyit namazın

          Kılanın da avradını

Derince kazın kuyusun

İnim inim inilesin

Kefen dikmeye iğnesin

Verenin de arvadını

Kazak Abdal söz söyledi

          Cümle halkı dahl eyledi

          Sorarlarsa kim söyledi

          Soranın da arvadını    (Kazak Abdal)

  1. Koçaklama: Coşkun ve yiğitçe bir üslupla savaş ve dövüşleri anlatan şiirlerdir. Halk şiirinde en güzel koçaklamalar Köroğlu’na aittir.

       Benden selam olsun Bolu Beyi’ne

       Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır

       Ok gıcırtısından kalkan sesinden

       Dağla sada verip seslenmelidir

             Düşman geldi tabur tabur dizildi

             Alnımıza kara yazı yazıldı

             Tüfek icad oldu mertlik bozuldu

             Eğri kılıç kında paslanmalıdır.

  1. Ağıt: Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan acıları anlatmak amacıyla söylenen şiirlerdir. Üzüntüyle birlikte ölenin iyilikleri de anlatılır. Özel bir ezgiyle söylenir

         Civan da canına böyle kıyar mı

       Hasta başın taş yastığa koyar mı

       Ergen kıza beyaz bezler uyar mı

       Al giy allı balam şalların hani

       …

       1.B.b. SEMAÎ :

Konuları, genellikle aşk ve doğadır. Özel bir ezgiyle söylenir. Uyak düzeni ve dörtlük sayısı koşmaya benzer. Bunlarda sekizli hece ölçüsü görülür. Dörtlük sayısı üç ilâ beş arasında değişir. Divan edebiyatında aruz ölçüsüyle yazılan semai ile karıştırılmamalıdır.

        İncecikten bir kar yağar

       Tozar Elif Elif diye

       Deli gönül abdal olmuş

       Gezer Elif Elif diye

             Elif’in uğru nakışlı

             Yavru balaban nakışlı

             Yayla çiçeği kokuşlu

             Kokar Elif Elif diye  (Karacaoğlan)

            1. B.c. VARSAĞI:

 Biçimce semailere benzer. Konuları değişiktir. Yiğitlik, meydan okuyuş gibi konularda çokça söylenir. Bunlarda “hey!”, “bre!” gibi seslenişler görülür. Semailerden farklı bir ezgiyle söylenirler.

       Behey ela gözlü dilber

       Vaktin geçer demedim mi

       Harami olmuş gözlerin

       Beller keser demedim mi

             Bak şu kaşa bak şu göze

             Ciğer kebap oldu köze

             Yakasız gömlekler bize

             Felek biçer demedim mi  (Karacaoğlan)

                 …

  1. C. TEKKE EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ VE TÜRLERİ

1.C.a. İLAHÎ:

Dinî-tasavvufî edebiyat da dediğimiz tekke edebiyatında, tanrıyı övmek ve ona yalvarmak için söylenen, tanrı  aşkının dile getirildiği, belli bir tarikata ait olmayan nazım biçimi ve türüdür. Özel bir ezgiyle söylenir. Değişik tarikatlara göre “nefes”, “deme” gibi adlar alır. Edebiyatımızda Yunus Emre, ilahileriyle tanınır.

   Aşkın aldı benden beni

   Bana seni gerek seni

   Ben yanarım dünü günü

   Bana seni gerek seni

          Ne varlığa sevinirim

          Ne yokluğa yerinirim

          Aşkın ile avunurum

          Bana seni gerek seni   (Yunus Emre)

          …

          1.C.b. NEFES:

Bektaşi şairlerinin yazdıkları dinî-tasavvufî şiirlere denir. Genellikle vahdet-i vücut anlayışı kuramı anlatılır. Bunun yanı sıra Hz. Muhammed ve Hz. Ali için övgüler de söylenir. Nefeslerde, kalenderâne ve alaycı bir üslup dikkati çeker.

    Güzel âşık cevrimizi

Çekemezsin demedim mi

Bu bir rıza lokmasıdır

Yiyemezsin demedim mi

   Pir Sultan Abdal şahımız

   Hakk’a ulaşır yolumuz

   On iki imam katarımız

   Uyamazsın demedim mi (Pir Sultan Abdal)

  1. C.c. NUTUK:

Tekke edebiyatında, tarikata yeni giren müritleri bilgilendirmek için söylenen şiir türüdür.

Evvel tevhid sürer mürşid dilinden

Erişir canına fazlı Huda’nın

Kurtulursun emarenin elinden

Erişir canına fazlı Huda’nın

     İkincide verir lafzatu’llahı

     Anda keşfederler sıfatu’llahı

     Hesanet yeter der eder günahı

     Erişir canına fazlı Huda’nın

  1. C. d. DEVRİYE:  

Tekke edebiyatında, evrenin ve insanın tanrıdan çıkıp yeniden tanrıya dönmesi felsefesine göre yazılan tasavvuf şiirleridir.

      2.   DİVAN EDEBİYATI GELENEĞİ NAZIM ŞEKİLLERİ VE NAZIM TÜRLERİ

  • NAZIM ŞEKİLLERİ

   2. a) GAZEL:  

Edebiyatımıza Arap edebiyatından girmiş şiir biçimidir. En az beş, en çok on be beyitten oluşur. Aruz ölçüsünün bütün çeşitleriyle yazılır. Uyak düzeni aa/ ba/ca /da… şeklindedir. İlk beytine matla (doğuş yeri), son beytine makta (kesme yeri), en güzel beytine beyt’ül gazel, şairin mahlasını söylediği beyte taç beyit denir. Kimi gazeller, beyitleri tam ortasından bölünüp, dörtlük biçimine getirilebilir. Bu tür gazellere “musammat gazel” adı verilir.

      Gazellerde genellikle beyitler arasında konu birliği yoktur. Beyitleri arasında konu birliği olan gazellere yek-ahenk; beyitlerinin her biri birbirinden güzel olan gazellere yek-avaz gazel adı verilir.

      Gazelde konu genellikle aşk, şarap ve kadın güzelliğidir. Didaktik (öğretici) gazeller de vardır.

   Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım—a

  Kurbanın olam var mı benim bunda günahım—a

  Âşıklığıma şâhid-i âdil mi değildir—————–b

     Evza-ı hazinemle garibane nigâhım—————a

  Memnun-ı vefa eyle gel keremimle————–c

  Yansın hased âteşlerine baht-ı siyâhım——–a

     Ey seng-dil etmez mi senin kalbine tesir——d

     Hârâları hâkister eden âteş-i âhım————–a

  Bir bağrı yanık âşık-ı mihnetzededir gel——e

  Ağlatma Nahifî kulunu cevr ile şâhım——–a       

                                  (NAHİFÎ)

2. b. KASİDE:

Edebiyatımıza Arap edebiyatından girmiştir. Daha çok, varlıklı veya makam sahibi bir kişiyi överek bahşiş almak amacıyla yazılır. Uyaklanışı gazel gibidir (aa-ba-ca-da…). Genelde 33-99 beyit arasında değişen, belli bölümleri olan bir şiir biçimidir. Tam bir kaside altı bölümden oluşur.

  • Nesip ya da Teşbib Bölümü: Betimleme(tasvir) bölümüdür. Giriş niteliği taşıyan bu bölümde doğa, mevsimler, önemli bir ay, olay, yer vb. betimlenir. Kasideler çoğu kez bu bölüme göre adlandırılırlar (İstanbul Kasidesi, Su Kasidesi).
  • Girizgâh: Genellikle tek beyittir. Asıl amaca geçişi sağlar.
  • Methiye: Kasidenin en uzun bölümüdür. Burada bir devlet büyüğü (padişah, vezir) övülür.
  • Tegazzül: Kasidenin arasına girmiş, onunla aynı ölçü ve uyakta olan bir gazeldir. Şair böylece ustalığını gösterir.
  • Fahriye: Şairin kendini övdüğü bölüm olup kısadır.
  • Dua: Bu bölümde şair, övdüğü kişi ve bu kişinin yakınları için dua eder.

Gazelde olduğu gibi, kasidenin de ilk beytine matla,son beytine makta, şairin adının geçtiği beyte taç beyit  denir. Şairin adı, ya son ya da sondan bir önceki beyitte geçer. Kasidenin en güzel beytine beyt’ül-kasid adı verilir. Kasideler konularına göre tevhid, münacat, methiye gibi adlar alır.

    2.c. MESNEVİ: 

Edebiyatımıza İran edebiyatından girmiştir. Gazel ve kasidenin ayrılan en belirgin yönü, aruzun kısa kalıplarıyla yazılması ve her beytinin kendi arasında uyaklı olmasıdır (aa-bb-cc-dd-ee…).  Bu nedenle uzun aşk hikayeleri ve dini hikayeler mesnevi biçiminde yazılmıştır. (Fuzuli- Leyla vü Mecnun, Süleyman Çelebi- Mevlid). Ayrıca beş mesnevinin bir araya getirilmesiyle oluşturulan kitaba “hamse”denir.

    2. d. KIT’A:

Tek konuyu işleyen iki beyitli nazım biçimidir. Uyak örgüsü genellikle xaxa şeklindedir. Yani sadece iki ve dördüncü mısraları birbiriyle uyaklıdır. Aruzun her kalıbı kullanılabilir. Beyitler arasında konu birliği vardır.

       Ey felek maksadın ülfet mi adavet mi nedir

       Yoksa ol mâh ile uşşaka felaket mi nedir

             Ermeden vuslata hicrana eriştik amma

            Anlasam bari bidayet mi nihayet mi nedir                                 (Şeyh Galip)

   2. e. MÜSTEZAD:  

Gazelin dizelerinin yarımşar dizelerle arttırılmış biçimidir. Eklenen kısa dizelere “ziyade” adı verilir. Uzun dizeler ile kısa dizeler kendi aralarında gazel gibi uyaklanır.

            Bülbül yetişir bağrımı hûn etti figanım

                           Zapt eyle dehanın

       Hançer gibi deldi ciğerim tîğ-ı zebanın

                           Tesir-i lisânın     

(İzzet Molla)

                 …

  2. f. RUBAİ:

İran edebiyatından alınmıştır. Dört dizelik bağımsız bir nazım biçimidir. Kendine özgü aruz ölçüsü kalıpları vardır. Uyak örgüsü aaba biçimindedir. Bu nazım biçimiyle genellikle tasavvuf ve felsefe konuları işlenir. Ömer Hayyam’ın rubaileri ünlüdür:

                        Geçmiş günü beyhude yere yâd etme

             Bir gelmemiş an için de feryad etme

             Geçmiş, gelecek masal bütün bunlar hep

             Eğlenmene bak, ömrünü berbad etme

 2.g. MURABBA:

Her bendi dört dizeden oluşan dört bentlik bir nazım biçimidir. Uyak düzeni aaaa/ bbba/ ccca/ biçimindedir. Dördüncü dizeler tekrarlanabilir. Üç, beş, altı, yedi dörtlükle oluşturulan murabbalara da rastlanır. Bu nazım biçimiyle genellikle tasavvuf konuları işlenir.

Perişan-halin oldum sormadın hal-i perişanım———-a

Gamından derde düştüm kılmadın tedbir-i dermanım—-a

Ne dersin rüzgârım böyle mi geçsin güzel hanım ———–a

Gözüm canım efendim sevdiğim devletlü sultanım———a

Esir-i dam-ı aşkın olalı senden vefa görmen ——-b

Seni her kanda görsem ehl-i derde aşina görmen–b

Vefa vü aşinalık resmini senden reva görmen——b   

Gözüm canım efendim sevdiğim devletlü sultanım –a              

(FUZULİ)

   2. h. TUYUĞ:   

Türkçe bir sözcüktür. Halk edebiyatındaki maninin divan edebiyatındaki karşılığı sayılabilir. Uyak örgüsü aaba biçimindedir. Kadı Burhaneddin’in tuyuğları ünlüdür. Tuyuğda belli bir düşünce veya görüş, özlü biçimde söylenir.

Dilberin işi itab u naz olur

             Çeşmi cadu gamzesi gammaz olur

             Ey gönül sabr et tahammül kıl ana

             Yare erişmek işi az az olur     

(Kadı Burhaneddin)

   2. ı. ŞARKI:

Türk edebiyatından çıkmış bir nazım şeklidir. Bestelenmek için yazılır. En az iki en çok beş dörtlükten oluşur. Şarkı biçimini divan edebiyatına kazandıran Nedim’dir.  

      Kalbim yine üzgün seni andım da derinden

   Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden

   Üzgün ve kırılmış gibi en ince yerinden

   Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden

 Senden boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş

Gördüm ki yazın bastığımız otları solmuş

  Son demde bu mevsim gibi benzim de kül olmuş

  Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden!   

                    (Yahya Kemal Beyatlı)

  2. j. TERKİB-İ BENT: 

Beş ile on arasında değişen bentlerden kurulur. Her bent beş ile on arasında değişebilen beyitlerden oluşur. Bentler, “hane” ve “vasıta” beyitlerinden meydana gelir. Vasıta beytinde dizeler, kendi aralarında uyaklıdır. Bu biçime felsefi, tasavvufi düşüncelerin anlatımında başvurulur. Bu biçimle en çok mersiye yazılmıştır. Ziya Paşa’nın Terkib-i Bend’i en ünlülerindendir.

   2.k. TERCİ-İ BENT:

Terkib- i bentten ayrılan en önemli yanı bentlerin sonundaki vasıta beytinin hiç değiştirilmeden yinelenmesidir. Bu durum konu bütünlüğünü gerektireceğinden, terci-i bentle yazmak daha zordur. Bu biçim daha çok dini konuların anlatımında kullanılmıştır.

  • NAZIM TÜRLERİ

1. TEVHİD: Tanrının büyüklüğünden, birliğinden,gücünün sonsuzluğundan söz eden şiir türüdür. Genellikle kaside nazım şekliyle yazılır. Bu türün en tanınmış şairi “Nabi”dir. Bu tür şiirler, konusu kutsal olduğundan divanların en başında yer alır.

2. MÜNACAAT: Tanrıya yalvarmak amacıyla yazılan şiir türüdür. Bu tür de genlikle kaside biçiminde yazılır.

3. NAAT (NA’T): Peygamberi övmek, onun mucizelerini anlatmak için yazılan şiirlerdir. Divan şiirinde, Fuzuli’nin yazmış olduğu “Su Kasidesi” bu türün en tanınmış örneğidir.

  1. MERSİYE: Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan üzüntüyü ve acıyı anlatmak için yazılan şiirlere denir. Bu nazım türünde, ayrıca ölen kişinin kahramanlıkları ve topluma karşı göstermiş olduğu yararlılıkları dile getirilir. Genellikle terkib-i bent biçiminde yazılan bu türün en tanınmış örneklerini Bakî ve Fuzulî vermişlerdir.
  1. METHİYE: Bir kimseyi övmek için yazılan şiirlerdir. Bu tür de genellikle kaside şekliyle yazılır.
  1. HİCVİYE: Bir kimseyi yermek amacıyla yazılan şiirlerdir. Divan edebiyatında bu türün ustası olarak Nef’i gösterilir.