Kategoriler
Uncategorized

Yetmişken Yetememek

   Gözleri doldu yine, iki dudak arasında unutulmuş geçmişin karşısında. Uzunca bir süre düşünmek istiyordu sadece. Zamanı yoktu;  korkusuzca, unutmadan birkaç cümle düşünmeye. Yetmiş bir meçhulü. Onun için, yetmişken yetememek vardı ebediyete az kalmış hayatında. Minderi çökmüş parlak yeşil koltuğa karşı konuşur, susardı bazen; karşısında onu görüyormuşçasına.

    Bu aralar daha sık dalar olmuştu atmosfere yenik düşmüş gözleri. Çocukkenki terk edilişleri aklına gelirdi hep. Otuz beş yaş yolun yarısı, diye söylerdi ama yolu tamamladıktan sonra değişti söyleyişleri. Yetmişti artık o, damarlı titrek elleriyle, lakin yetemiyordu incecik deri gibi büzülen hayatına.

   Zoruna gidiyordu artık rüya görememek. “Sanırım yaklaşıyorum yokluğa” diye düşünüyordu eksilmiş koyunları sayarken bulanık beyninde. Uyumak bile ağır geliyordu çünkü korku, pençesini geçiriyordu bükülmüş sırtına. Kulağına sessiz ama vahşi bir ses fısıldıyordu:

“Ebediyet incittiğin ruhların arasından yaklaşıyor.”

     Adam yetmişken yetemiyordu, yetemiyordu adam yetmişken. Sonra kesik hırıltılar dolduruyordu gri odayı, canlanıyordu anılar bir bir rengârenk. Duyamıyordu anıların seslerini. Duyamıyorsam dokunurum diye düşündü. Düşünmesi yarım kaldı. Son kez düşünedurdu yetmişken. Dokunmak için acizce kaldırdığı eli düştü minderi çökmüş parlak yeşil koltuğa karşı. O yetmişken gitti. Yetemedi yetmişken o…

12.11.22

Sadece Defne

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir